İctihâd makamına lâyık olanlar

Abdullah bin Ferrûh Kayrevânî hazretleri Mâlikî fıkıh âlimidir. 115 (m. 733)’de Endülüs'te (İspanya) doğdu. Ailesi, kendisi çok küçük­ken Tunus’ta Kayrevan'a göç etti. Burada zamanın büyük âlimlerinden ilim tahsil ettikten sonra Medine'ye giderek İmam Mâlik'in derslerinde devam etti ve ilimde yüksek derecelere kavuştu. Oradan Kahire'ye gitti ve 176'da (m. 792) burada vefat etti. Buyurdu ki:

İctihâd, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden, manaları açıkça anlaşılmayanları, açıkça bildiren diğer ahkâm-ı şer'iyyeye kıyas ederek, benzeterek, bunlardan yeni hükümler çıkarmaya uğraşmak, çalışmak demektir. Meselâ anaya, babaya itaati emreden âyet-i kerimenin meâl-i âlîsi, (Onlara, öf demeyin!)dir. Dövmekten, sövmekten bahsedilmemiş, bunların en hafîfi olan öf kelimesi açıkça bildirilmiştir. Müctehidler, dövmenin, sövmenin ve hakâret etmenin elbette haram olacağını ictihâd etmişlerdir.
Birçok âyet-i kerimelerden, ilimleri derin olan yüksek derecedeki âlimlerin ictihâd ile emrolundukları anlaşılmaktadır. O hâlde, ehliyeti ve liyâkati ve ilimde ihtisası tam olanların, yâni manaları açıkça anlaşılmayan âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerin içlerinde saklı bulunan ahkâmı ve mes'eleleri, mefhûmen, mantûkan, delâleten anlayabilecek kuvvet ve kudrette olanların ictihad etmesi farzdır.
İctihad makamına lâyık olabilmek için, birçok kayıt ve şartlar vardır. Evvelâ Arabî yüksek ilimleri tamamen bilmekle berâber, Kur'ân-ı kerimin hepsi ezberinde olmak, sonra, âyet-i kerimelerin mana-i murâdîsini, mana-i işârisini, mana-i zımnî ve iltizâmîsini bilmek ve âyet-i kerimelerin, indiği zamanları ve sebepleri ve ne hakkında geldiklerini, küllî, cüz'î olduklarını, nâsih, mensûh olduklarını, mukayyed ve mutlak olduklarını ve bunlar gibi diğer vechelerini ve kırâet-i seb'a ve aşereden ve kırâet-i şâzzeden nasıl istihrâc edildiklerini bilmek, her hadisin ne zaman ve ne için söylendiğini ve şümûl derecesini, hangi hadisin diğerinden evvel veya sonra olduğunu, âit oldukları cihetleri, hangi vak'a ve hâdise üzerine söylendiklerini ve kimler tarafından nakil ve rivayet edildiklerini ve bunların her birinin hâl tercümelerini bilmek, fıkıh ilminin üsûl ve kâidelerine vâkıf olmak, oniki ilmi, âyet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin rümûz ve işaretlerini, sûrî ve mânevi tefsîrlerini anlayıp kavrayabilecek ayrı bir irfâna, nûr-i îman ve itmi'nân ile dolu münevver ve muaffâ bir kalb ve vicdâna sahip bulunmak lâzımdır.

Toplam Görüntülenme: 563

Yayın tarihi: Cuma, 17 Temmuz 2020

Bunları okudunuz mu?