Seyyid ve Şehîd Hüseyin bin Ali

Hazreti Hüseyin, babası Hazreti Ali şehîd olunca, Medine’ye geldi. Hazreti Muâviye’nin vefâtında Yezîd’e bi’at etmedi ve bilinen “Kerbelâ fâciası” vuku buldu. İmâm, Hicret’in 61 (m. 681) yılında Muharremin onuncu günü Kerbelâ’da şehîd edildi...
Peygamber efendimiz Hazret-i Hüseyin ile ilgili olarak buyurdular ki:
“Ben bir ağaca benzerim. Fâtıma, bunun kökü, Ali gövdesi, Hasan ve Hüseyin meyvesidir.”
“Genç olarak Cennete girenlerin seyyidi Hasan ve Hüseyin’dir.”
İbnî Abbâs (radıyallahü anh) anlatmıştır:

“Cömerd efendi olur...”
Bir gün Hazreti Hasan ile Hazreti Hüseyin’i güreştirdiler. Resûlullah efendimiz “tut yâ Hasan” derdi. Hazret-i Fâtıma “yâ Resûlallah! Yalnız Hasan’a mı diyorsun?” deyince Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) “Hazreti Cebrâil de ‘tut yâ Hüseyin!’ diyor” buyurdular.
Hüseyin bin Alî “radıyallahü anhümâ” şöyle anlatmıştır:
Medîne Vâlîsi İbrâhîm bin Hişâm el-Mahzûmî, her cuma bizi minber etrâfında toplar ve hazret-i Alî “radıyallahü anh” hakkında yakışmayan sözler söylerdi. Yine bir cuma günü mescid dolu idi. Ben minberin yanında oturuyordum. Uyumuştum. Rüyâmda Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” kabrinin açıldığını gördüm. Bana (Ey Ebâ Abdullah! Bu şahsın sözlerine üzülmüyor musun?) buyurdu. “Evet üzülüyorum” dedim. (Gözlerini aç bak, Allahü teâlâ ona ne yapacak?) buyurdu. Gözlerimi açtım, yine babam hakkında uygunsuz sözler söylüyordu. Birdenbire minberden düşüp orada can verdi.

“İctihad ayrılığı idi...”
Resulullah efendimizin bu mübarek torunu buyurdu ki: “Cömerd efendi olur, cimri hor olur. Bu âlemde bir mü’min kardeşinin iyiliğini, kendinden önce düşünen, öbür âlemde daha iyisini bulur.”
Hazreti Hüseyin’in Peygamber efendimizden bizzat işiterek rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden ikisi şunlardır:
“Kişinin İslâmının güzelliği mâlâyaniyi terk etmesidir.”
“Bahil (cimri) o kimsedir ki yanında ismim anıldığında bana salat ve selâm getirmez.”
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyorlar ki:
“Eshab-ı kiram arasında olan ayrılıklar, kötü düşüncelerden değildi. Onların bütün istekleri, İslamiyet’e uymaktı. Ayrılıkları, ictihad ayrılığı idi. Allahü teâlâ, ellerimizi o kanlara bulaştırmadı. Biz de dillerimizi bulaştırmayalım...”

Toplam Görüntülenme: 1390

Yayın tarihi: Cumartesi, 19 Ocak 2008

Bunları okudunuz mu?