Yavuz Sultan Selim Han

Sultan Selim Han, 1470 yılında Amasya’da doğdu ve 1520 yılında vefât etdi. Osmanlı Devleti’nin topraklarını iki buçuk mislinden fazla genişletti. Babasından devraldığı 2.373.000 kilometre karelik olan ülke toprakları onun zamanında 6.557.000 kilometre kareye çıktı. On altıncı yüzyılda Osmanlı kara ordusu, dünyânın en büyük ordusuydu. Kara askerine verdiği önemi donanmaya da verdi.

“Niyetim Feth-i Efrenciye’dir”
Yavuz Selim Han, bir gün, devrin büyük âlimi Kemâl Paşazâde’ye niyetinin “Feth-i Efrenciye”, yâni Avrupa olduğunu bildirmişti. Ancak yüce Hakan’ın yine Eyyûb Sultan Hazretlerinin türbesini ziyâretle başladığı bu seferine yakalandığı amansız şirpençe (bir çeşit kan çıbanı) hastalığı mâni oldu.
Selim Han, Çorlu’da başhekim nezâretinde tedâvi gördü. İki ay hasta yatıp, 22 Eylül 1520 târihinde Cumâ akşamı Osmanlı karargâhının bulunduğu Çorlu’nun Sırt köyünde vefât etti. Vefât etmeden bir müddet önce yanında bulunan; can yoldaşı müsahibi (sohbet arkadaşı) Hasan Can;
-Sultanım şimdi Allah’ı hatırlamak zamânıdır, deyince Yavuz Sultan Selim Han;
-Lala, Lala! Bunca zamandan beri sen bizi kiminle biliyordun? Cenâb-ı Hakk’a teveccühümüzde bir kusur mu gördün? buyurmuş ve Yâsin-i şerîf okumasını istemişti. Kendisi de onunla birlikte okurken rûhunu teslim etmiştir...
Cenâzesi İstanbul’a getirilip inşaatını başlattığı Sultan Selim Câmii yanına defnedildi. Yerine Osmanlı Sultanı olan oğlu Sultan Süleyman Han (Kanûnî) tarafından câmi tamamlanıp, kabri üstüne türbe de yapıldı.

“Bu, benim için bir şereftir!..”
Sultan Selim Hanın sandukasının üstünde çamurlu kaftan örtülüdür. Meşhur rivâyete göre bu kaftan hadisesi şöyle anlatılır:
Sultan Selim Han Mısır Seferini tamamlayıp, Kahire’den Şam’a dönerken, yolda, o sırada Anadolu Kâdıaskerliği vazifesini yapan Ahmed ibni Kemâl Paşazâde’yi yanına çağırdı. Sohbet ederek giderlerken, İbn-i Kemâl’in atı birdenbire bir su çukuruna bastığı için Padişahın üstü başı ıslanıp, kaftanı çamur oldu. İbn-i Kemâl Paşa telâşa düşünce, Sultan Selim Han onu rahatlatmak için şöyle der: “Bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur, benim için şereftir. Öldüğüm zaman bu kaftanı böylece sandukanın üstüne koysunlar!..”

Toplam Görüntülenme: 1752

Yayın tarihi: Perşembe, 21 Eylül 2006

Bunları okudunuz mu?