100 - ÇEHRİN SEFERİ

Cihan Sultanı IV. Mehmed Han huzurlarına, Rus elçisini lütfen kabul buyurdular... Elçinin kirli sakalı göbeğine kadar uzanıyordu. Sırtındaki ayı postu ise yerleri süpürüyordu. Büyük bir reverans yaptı, eğildi ve:-Yeryüzünün en haşmetli Hükümdarına, Rus çarının saygı ve selamlarını sunarım!... dedi. Üstelik sırıtıyordu. Mâbeyn Çavuşu hayretle ona bakıyordu. Daha fazla eğilmesin bekledi. Fakat beklediği olmadı. Doğrulup konuşmasına devam etti:-Haşmetlû Rus çarımın ricaları şudur ki... demeğe kalmadan Çavuşun iri pençesi ensesine yapıştı:-Bre mel’un!... Padişah efendimizin huzurlarında eğilmesini dahi beceremezsin!... Senin gibilere konuşmak haramdır...diye çıkıştı. Sonra aslan pençesiyle, bu edep bilmezi yere kapaklattı.

Gerçekten Osmanlı Sultanının huzurunda, yeri öpecek yüzlerce elçi sıra bekliyordu. Herbirinin ayrı dertleri, ricaları vardı. Rus elçisini ise, sadece hatır için kabul etmişti. Sadaret kaymakamı Kara Mustafa Paşa ricacı olmuştu.Sultan IV. Mehmed, bu densizliğe pek sinirlendi:-Defolun!...Sizi görmek istemiyorum...diye bağırdı. Aslında yumuşak huylu bir insandı. Fakat elçiye olduğu kadar, Çavuşa da kızdı. Çünkü cezalandırmak gerekiyorsa huzurda değil, dışarıda yapılmalıydı. Bu yüzden bağırma ya mecbur kalmıştı. Papaz sakallı Rus önde, Mabeyn çavuşu arkada, doğru Kaymakam Paşa’nın yanına vardılar. Kara Mustafa Paşa merakla bekliyordu:-Padişah Efendimiz ne buyurdular?..diye sordu.İkisi de susuyorlardı. Huzurdan nasıl kovulduklarını süklüm püklüm anlatmaya başladılar. Merzifonlu Paşa, böyle bir şeyi hiç beklemiyordu. Padişahtan fazla hiddetlendi. Elçiyi tokatlamaya başladı:-Gidi Moskof kafiri!..Biz de şefaat edip, senin gibi kılıksızı “Zât-ı Şâhâneye” yollarız. Ulumasını bilmeyen kurt sürüye kurt düşürür derler. Sen kim, elçilik kim?...diye bağırıyordu. Sonra ötekine döndü:-Sen de Çavuş!...Tiz olasın...Şu pis ve iblis suratlıyı derhal Âsitane dışına süresin!.. Yoksa sen dahi onun yanını boylarsın...dedi,Çavuş yerden bir temenna çaktı ve:-Emrin başım üstüne Devletlû Paşam.. deyip Rus’u iteklemeye başladı. Herşeye rağmen ikisi de kelleyi kurtardıkları için memnundular. Hızla dışarı fırladılar.Merzifonlu’nun asıl gayesi, yeni imzalanan Rusya-Lehistan anlaşmasını bozmaktı. Bu sebeple elçiyi Padişaha yollamıştı. Fakat bu papaz bozuntusu işleri berbat etmişti. Şimdi başka şeyler yapılması gerekliydi. Derhal Lehistan Kralına bir mektup yolladı. Şunları yazdı:“Ey Sobiewsky!.. Şunu bilesin ki, Rusya ile imzaladığınız anlaşma bizim için asla mühim değildir. Allah’a Hamd olsun... Osmanlı kuvvetleri o haldedir ki, üzerimize yürüyen 7 ve 9 kral, sakalımızdan bir kıl dahi koparamamışlardır.Yine Allah’a Hamd ve Resulullah’a Salât ve Selâm olsun ki, o kralların tac ve taht ları şimdi ne haldedir!... Bunu da size tarih söylesin. İnşaallah Osmanlılar Devlet-i Ebed Müddet dünya yıkılıncaya kadar devlet sahibi olacaklardır...Vesselam.Herşeye rağmen sulh yolları kapanmışa benziyordu. Leh antlaşmasından sonra Rus lar, Ukrayna’ya saldırdılar. O tarihte Ukrayna, Osmanlı hakimiyeti altındaydı. Bunun üzerine 19 Şubat 1678’de Rusya’ya harp ilan edildi. 30 Nisan’da Padişah IV. Mehmed Han  kumandasındaki Osmanlı ordusu sefere çıktı. 21 Mayıs’ta Hacıoğlupazarı’na varıldı. Avcı Mehmet Han burasını pek severdi. 5 yıl önce çıktığı seferde küçük oğlu Ahmet burada dünyaya gelmişti. Ertesi gün Veziriazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Padişahın huzuruna çıktı:-Devletlü Sultanım... Destur verirseniz, buradan sonraki harekatı biz halledelim. Rus kafirini bulduğumuz anda mahvü perişan eylemeye elbette gücümüz yeter. Zatı Şahane yi daha ileriye yormak gereksizdir... dedi.Dünyanın en iyi cirit atan süvarisi Mehmet Han cevap verdi: -Lalam!.. Devleti Aliyye ordularının ve sizin gibi bir Serdarın yenemeyeceği kuvvet yoktur...Lâkin bizim dahi “Sefer”niyetimiz bâkîdir.Otağda bulunan Hâce-i Sultânî Vanî Mehmed Efendi söze karıştı:-Bilirsiniz ya Hünkarım... “Her işin sevabı, niyete göre verilir” Sizin niyetiniz dahi Cihad olduğuna göre, ecrini kazandınız demektir.Padişah başını sallıyordu. Merzifonlu yine söz aldı:-Hem de Sultanım, şu Moskoflar, tebaanız olan Kırım Hanına vergi veririler. Padişah efendimizin bu sefere çıkması, onlara fazla kıymet vermek olmaz mı? Buraya kadar teşrifiniz kifayet eder Hünkarım.IV. Mehmed hocasını pek severdi. Çocukluğundan beri birlikteydiler. Onun bu sözü üzerine, Serdarlığı Veziriazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya verdi.26 Mayıs Cuma... Bu Mübarek günde, Ordu-yu Hümayun, düşmanın kalbine doğru hareket etti. Padişah dualar ederek, bu kahramanları uğurladı:-Cenâb-ı Hak kılıcınızı keskin, yolunuzu açık eylesin!...-Âmin...Âmin...Düşmanın kalbi Çehrin kalesinde atıyordu. Çünkü istilacı Rus ordusu oradaydı. Hain Ukrayna valisi de oraya kaçmıştı. Bütün yollar Çehrin’e çıkıyordu. Tuna nehri geçildi... Turla (Dniestr) nehri geçildi... Aksu (Bug) nehri geçildi...Yarıyolda ulaklar, Serdar’a haber getirdiler:“200.000 kişilik yeni bir Rus ordusu, Çehrin civarına yetişti. Kumandanları Prens Romodanof idi. Merzifonlu:-İnlerinden çıkmışlar!...diye mırıldandı. Sonra Kırım Hanına haber saldı:-Şu sürüyü kollayasın!..7 hafta içinde Çehrin’e ulaştılar. Kalenin etrafı bataklık idi. Romodanof, 200.000 zavallıyı bu batağa gizlemişti. Siper kazıp saklanmışlardı. Kale içinde de 20.000 asker mevcuttu. 2 Temmuz 1678...Osmanlı Ordusu Çehrin muhasarasına başladı. Kırım Hanı bataklıktaki sürüyü kontrol ediyordu. Kale kenarındaki Tasma çayı üzerinde 3 köprü vardı. buradan Rus yardımı gelebilirdi. Serdar, üçünü de havaya uçurdu. Yardım yolları kapanan Çehrinliler, canla başla çalışmaya mecburdular. Fakat kaleden burunlarını çıkaramıyorlardı. Çünkü çıkaranı Gaziler, ördek gibi avlıyorlardı. 33 gün içinde Çehrin içinde dövüşecek asker kalmadı. Tasma çayının üstü düşman cesetleriyle kaplıydı. Osmanlıların zafer ayı geçmek üzereydi. Fakat 21 Ağustos 1678 sabahına karşı Çehrin fetholundu. Doğudan doğan İslam ışığı, bu kuzey kalesini aydınlattı. Cuma namazını Vani Mehmed Efendi kıldırdı.Artık Serdar başka bir şey düşünmüyordu: bataklıkta gizlenen 200.000’lik sürüyü temizlemek. Kırım Hanı bir tekini bile kaçırmamıştı. Kıpırdayanı yok etmişti. Fakat Romodanof, bu sırada garip bir emir verdi:-Hiçbir Rus yerinden kıpırdamasın!..Böylece Osmanlı askerini batağa çekmek istiyorlardı. Gaziler ellerinden eleni esirgemediler. Lakin, çok geniş bir sahaya yayılan bu bataklık sineklerini yok etmek imkansızdı. Teker teker öldürmek ise fazla zaman isterdi. Oysa “General Kış” gelmek üzereydi. Sert kuzey rüzgarları geceleyin kar düşürüyordu. Üstelik savaşmak istemeyen bir orduyla değil savaş, barış bile yapılamazdı. Merzifonlu , ordusunu batağa saplamak niyetinde değildi. -Bu kadar ders şimdilik kâfi...dedi. Sonra da dönüş emrini verdi.20 Kasım 1678... Gaziler sevinç  ve zafer naralarıyla İstanbul’a vardılar. Büyük şenlikler yapıldı. Bu sefer, 6 ay 20 gün sürmüştü.Osmanlı ordusu ayrılır ayrılmaz, bataklıktaki ordu canlandı. Prens Romodanof kahramanlaştı. Meydanı boş bulunca, harpçilik oynamaya heveslendi. Bütün kış, Çehrin kalesini ve Kırımlıları rahatsız ettiler. Bunu üzerine Padişah, Veziriazamı çağırttı ve:-Lala!.. Moskof üzerine yine sefere çıkıyoruz. Bu defa, mümkünü yok, sefer sonuna kadar beraber olacağız... dedi.29 Ekim 1680...Cihan Sultanı IV. Mehmed Han ve Ordu-yu Hümayun, kış olmasına rağmen İkinci Moskof seferine başladı. Rus çarı durumu öğrenir öğrenmez aklı başından gitti. Derhal Kırım Hanına ricacılar gönderdi. Hediyeler sundu. Sulh istedi. Padaişah katında şefaat diledi. Ne istenirse kabule âmâde olduğunu arzetti. 11 Şubat 1681’de Edirne Muahedesi imzalandı. Ruslar, gerçekten her şartı kabul ettiler. Bu antlaşmayı tasdik ederken, IV. Mehmed Han, Rus elçisine şunları söyledi:-Çarına bildir!...Sulh şartlarına muhkem riayet eyleye. Ve dahi Kırım Hanına vergi sini zamanında ödeye!..İllâ cezası tertib oluna...

Toplam Görüntülenme: 2548

Yayın tarihi: Cuma, 09 Nisan 2004

Bunları okudunuz mu?