İnsanlar fıkıhta İmâm-ı Azam'ın çocuklarıdır

Ömer Hulûsî Efendi doksandördüncü Osmanlı Şeyhülislâmıdır. 1140 (m. 1727)’de İstanbul’da doğdu. 1927 (m. 1812)’de İstanbul’da vefât etti. Bir dersinde, İmâm-ı Azam hazretlerinin üstünlüklerini şöyle anlattı:

İmâm-ı Azam hazretleri, fıkıh ilmini; temizlik, namaz, ibâdet, velâyet (velilik), muâmelât, vasiyet ve miras gibi bâblara ayırdı. İmâm-ı Azam tedvinine, önce taharetle başladı. Zîrâ mükellef olan bir kimse, itikâdını (Ehl-i sünnet itikâdına göre) düzelttikten sonra, muhatab olacağı ilk şey namazdır. Zîrâ namaz; ibâdetlerin özü, yapılması mutlak olan vecîbelerin ve emirlerin en umumisidir. Tahareti, namazdan önce getirdi. Çünkü namaz, tahâretsiz sahih olmaz. Muâmelâtı, ibâdetten sonraya tehir etti. Zîrâ muâmelelerin bulunmaması ve onların haklarından zimmetin beri olması asıldır (yani mu’âmelât, ibâdetler gibi periyodik olarak belli zamanlarda yapılması emredilen şeyler değildir. Ancak lüzum hâsıl olunca yapılırlar.)  İmâm-ı Azam, fıkıh kitablarını vasiyet ve miras bahisleri ile bitirdi. Zîrâ, mükellefin vefâtından sonraki en son işleri bunlardır. Zîrâ vefâtından sonra vasiyetlerinin yerine getirilmesi ve terekesinin vârislere taksimi, mükellefin en son yapılan işleridir.
İmâm-ı Azamdan sonra gelen imamlar, onun ilminden istifâde etmişler ve onu örnek almışlar, kitaplarını onun usûlüne göre tasnif etmişlerdir. Bunun için İmâm-ı Şafiî “İnsanlar fıkıhta İmâm-ı Azam'ın çocuklarıdır” buyurdu. İmâm-ı Azam hazretleri ilm-i fıkhı ortaya koymak suretiyle, bu ilmi hatâdan koruyan ilk âlimdir. Zîrâ o, ferâiz (miras taksimi) ilminde de ilk kitap yazandır. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu husûsta; “Ferâiz ilmini öğrenmeye çalışınız! Bu ilmi gençlere öğretiniz! Ferâiz ilmi, din bilgisinin yarısı demektir. Ümmetimin en önce unutacağı, bırakacağı şey, bu ilim olacaktır” buyurmuşlardır.
İmâm-ı Azam hazretleri, ilm-i şurûtta (noterlik ilminde) da ilk kitap yazandır. Nitekim Allahü teâlâ, Bekâra sûresi ikiyüzseksen ikinci âyet-i kerîmesinde meâlen; “Ey îmân edenler, muayyen bir vâde ile birbirinizle borçlandığınız zaman, onu yazın (senet yapın). Aranızda bir yazıcı da, doğrulukla onu yazsın. Kâtib, Allahın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın yazsın. Üzerinde (başkasına âit) hak olan kimse, borcunu ikrâr ederek yazdırsın ve Rabbi olan Allahtan korksun, o haktan (borcundan) hiçbir şeyi eksik etmesin” buyurmaktadır.

Toplam Görüntülenme: 833

Yayın tarihi: Salı, 06 Şubat 2018

Bunları okudunuz mu?