Bu vazîfeyi yapacak kuvvete sahip değilim

İbrâhim bin Ebî Abele hazretleri hadîs âlimlerindendir. Tabiînden olup, 152 (m. 769) senesinde vefât etmiştir. Kendisi şöyle anlatmıştır:

-Hişâm bin Abdülmelik bana haberci gönderip yanına çağırarak, “Biz senin küçüklüğünü, büyüklüğünü ve her hâlini biliriz. Seni işlerimde kendime yardımcı yapacağım. Bu sebeble Mısır’ın haracı üzerine seni tayin ettim” dedi. Ben de “Bu vazîfeyi yapacak güç ve kuvvet sahibi değilim, size faydalı olamam” deyip vazîfeyi almak istemediğimi bildirdim. Hişâm bin Abdülmelik pek kızdı, yüzü değişti, “İster istemez kabul edeceksin” dedi. Ben bir müddet sustum, kızgınlığı yatıştıktan sonra, “Konuşmama izin var mı?” dedim. “Evet” dedi. Dedim ki: “Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde (Biz emâneti göklere, arza ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler) buyuruyor. Onlar kabul etmeyince Allahü teâlâ gadaplanmadı. Ben bu vazîfeyi kabul etmediğim için bu hususta bana kızmayın” dedim. Bunun üzerine öyle güldü ki, dişleri gözüktü, sonra da, “İlimde ısrar ettin. Senden râzıyız ve seni affettik” dedi. Kendisinin şöyle dediği nakledilmiştir:
“Halife Velîd bana çanak dolusu altın verirdi. Ben de Mescid-i Aksâ’nın kurralarına dağıtırdım.”
Bu mübarek zatın, rivâyet ettiği hadîs-i şeriflerden bazıları:
Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Bir adama parmakla işâret edilmek, günah cihetinden kâfidir.” Eshâb-ı kiram, “Yâ Resûlallah, hayır olsa da mı?” diye sorunca “Hayır olsa da bu onun için şerdir. Ancak Allahü teâlânın merhamet ettiği müstesna. Eğer şer (kötülük) ise o zaten şerdir.”
“Kabirde insanın ilk kokacak yeri karnıdır. Karınlarınıza ancak temiz (helâl) olanlar girsin.”
Ukbe bin Âmir (radıyallahü anh) hazretlerinin rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte; “Sadaka, sahibinin kabir ateşini söndürür" buyuruldu.
Hazret-i Ali’den rivâyet edilmiştir. Resûlullah bir düğün yemeğine davet edildiğinde buyurdu ki: “Kalk yâ Ali! Eve gidelim. Orada birkaç parça bir şeyler yiyelim ki, düğünevine vardığımızda, insanlarla yediğimiz yemek güzel olsun.” (Yani çok iştahlı bir şekilde yemeyelim.) Bundan sonra Abdullah Hafîf şöyle dedi: “Ben de sofrayı, alarak o şahsa verdim. Üç yufka (ekmek) ve yanına katık getirdi onları yedik ve ayrıldık.”

Toplam Görüntülenme: 654

Yayın tarihi: Cumartesi, 23 Mart 2019

Bunları okudunuz mu?