Kabir toprağını başına serpen Arabî

Sa’îd Efendi Yetmişikinci Osmanlı Şeyhülislâmıdır. ''Mirzâ-zâde'' diye şöhret bulmuştur. 1122 (m. 1710) senesinde İstanbul’da doğdu. 1188 (m. 1774) senesinde aynı yerde vefât etti. Resûlullah Efendimizi (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) vesîle ederek, Allahü teâlâdan bir şey istemek mevzûunda şunları anlattı:

Hâfız Ebû Sa’d Sem’ânî, Hazreti Ali’den nakleder:
Resûlullahın vefâtından üç gün sonra, çölden bir Arabî geldi. Kendisini Kabr-i şerîflerine attı. Oradan toprak alıp başına serpti ve; “Yâ Resûlallah! Allahü teâlâ, sana salât ve selâm eylesin! Senin mübârek sözlerini dinledik. Bize Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğrettin. Sana nâzil olan âyet-i kerîmelerden birisi de Nisa sûresi altmışdördüncü âyet-i kerîmesidir. Allahü teâlâ bu âyet-i kerîmede meâlen; (Onlar nefslerine zulmettikten sonra, gelirler, Allahü teâlâdan af dilerler, Resûlüm de onlar için istiğfar ederse, Allahü teâlâyı elbette tövbeleri kabûl edici ve merhamet edici olarak bulurlar) buyurmaktadır. Yâ Resûlallah! Ben nefsime zulmettim. Onun için sana geldim. Benim için Allahü teâlâdan af ve mağfiret dilemeni istiyorum” deyip, ağlayarak yalvardı... O sırada Kabr-i şerîften bir ses gelip; “Allahü teâlâ, seni af ve mağfiret buyurdu” denildi.
Muhammed bin Harb şöyle anlattı: Medîne-i münevvereye gitmiş, Resûlullahın Kabr-i şerîflerine gelmiştim. Bu sırada devesi ile Kabr-i şerîfe gelen bir Arabî ile karşılaştım. Kabr-i şerîflerine yaklaşınca, devesini çökertip bağladı. Resûlullahın kabrinin yanına geldi. Güzel ve âdabına uygun bir şekilde yaklaştı, selâm verip hoş duâlar yaptı. Sonra; Yâ Resûlallah! Sana çok günahla geldim. Senden Rabbinin katında şefaatini diliyorum” dedi ve sonra şu manalı şiiri okudu:
“Ey buraya defnedilmiş olanların en hayırlısı ve defnolunduğu yeri, toprakları da güzelleştiren.../Sen, Sırat köprüsünü geçerken ayaklar kaydığı zaman şefaati umulansın.../Canım, senin içerisinde bulunduğun kabre feda olsun!/Afiflik de, cömertlik ve kerem de buradadır.”
Bu şiiri okuduktan sonra, o zât bineğine binip gitti. Ben, o zâtın oradan mağfirete kavuşmuş olarak ayrıldığından asla şüphe etmedim.”
O zâtın durumu, söylediği sözler, bana tesîr edip, gözlerim doldu. Sonra rüyâmda Resûlullahı gördüm. Bana; “Ey Utbe! O Arabî’ye yetiş, Allahü teâlânın kendisini af ve mağfiret ettiğini bildirerek onu sevindir” buyurdu. Ben de Arabî’yi bulup, Resûlullahın emrini yerine getirdim.”

Toplam Görüntülenme: 1421

Yayın tarihi: Perşembe, 14 Mayıs 2020

Bunları okudunuz mu?