Büyük müctehid İmâm-ı Ebû Yûsuf
Meşhurların Son Sözleri
Çarşamba, 13 Aralık 2006
İmâm-ı Ebû Yûsuf hazretleri, 731 (H.113) senesinde Kûfe’de doğdu. 798 (H.182) senesi Bağdât’ta vefât etti... Ebû Yûsuf hazretleri yetim olup fakir bir âilenin çocuğu olmasına rağmen, İmâm-ı A’zam’ın derslerine büyük bir gayretle devâm etti. İmâm-ı A’zam hazretleri, onun keskin zekâsını görüp derslere devâm etmesi için fakir olan âilesinin geçimini de kendi üzerine aldı. Ailesini rahatlıkla geçindirip ilme yönelmesi için ona devamlı yardımda bulundu.
Büyük mutasavvıf Muhammed Pârisâ
Meşhurların Son Sözleri
Salı, 12 Aralık 2006
Muhammed Pârisâ hazretlerinin tasavvufta hocası, evliyânın en büyüklerinden olan meşhûr İslâm âlimi Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî’dir. Ona talebe olduktan sonra, sohbetlerine devâm edip, himmet ve teveccühüne kavuştu. Böylece tasavvufta yüksek derecelere ulaştı. Zâhir ve bâtın ilimlerinde zamânının bir tânesi oldu.
“Arabzade” ve Kânûnî’nin duası
Meşhurların Son Sözleri
Pazartesi, 11 Aralık 2006
İtikadı bozuk bir âlim olan Arabzade, Kanuni’nin Başveziri Rüstem Paşa’ya tesir ederek Mısır Başmüderrisliğine tayinini çıkarttırır. Bu durumu öğrenen zamanın âlimleri Padişaha başvurarak Arabzade’nin itikadının bozuk olduğunu, bu haliyle de bir medreseye Başmüderris olarak tayin edilmesinin tehlikesini dile getirirler... Ancak Kanuni Sultan Süleyman Han, Mısır ulemasının ileri geri konuşmasına mahal vermemek için Arabzade’nin Mısır Başmüderrisliğine tayinini uygun bulduğunu söyler. Fakat onu Mısır’a gönderirken de şöyle dua eder: “Allah’tan dilerim ki, Arabzade Mısır’a ulaşamasın da bizi din büyüklerinin ithamından mahfuz kılsın!..”
Hadîs ve fıkıh âlimi İmâm-ı Nesâî
Meşhurların Son Sözleri
Pazar, 10 Aralık 2006
İmâm-ı Nesâî hazretleri, Hadîs ilminde imâmdı. Yanî; üçyüzbinden fazla hadîs-i şerîfi râvileriyle birlikte ezbere bilirdi. Yazdığı “Sünen-i sagîr”i, Kütüb-i sitte adı verilen altı büyük hadîs kitabından biridir.
İlim tahsiline Horasan’da başlayan İmâm-ı Nesâî, Irak, Şam, Mısır, Hicaz (Mekke ve Medine) ve Cezîre’deki (Mezopotamya, Fırat ve Dicle havzasının kuzeyi) âlimlerden ders aldı. Mısır’da yerleşti. Hadîs ilminde zamanının bir tanesi, Mısır âlimlerinin en fakîhi idi. Haramlardan sakınmada ve ibâdetlere düşkünlükte eşi yoktu. Her yaptığı iş, her söylediği söz, Allahü teâlânın rızâsı içindi. İmâm-ı Nesâî’nin hadîs-i şerîf rivâyetinde râvilere koyduğu şartlar, Buhârî ve Müslim’den daha sıkıydı. Cerh ve ta’dîline (hadîs râvilerinin güvenilir olup olmamasındaki tesbitlerine) bütün âlimler i’tibâr ederlerdi.
Vali oğlu vali Tahir bin Hüseyin
Meşhurların Son Sözleri
Cumartesi, 09 Aralık 2006
Abbasiler devrinde Horasan Valisi olan Tahir bin Hüseyin, yine kendisi gibi vali olan oğlu Abdullah bin Tahir’e son vasiyetini şöyle yapmıştır:
“Ey oğul! Allahü teâlâdan kork. Daima Onun korkusu içinde bulun. Her an Onu murakabe eyle! Hep Onu düşün. Onun gadabından sakın.
Şunu iyi bil ki, Allahü teâlâ emrettiği şeylerden seni hesaba çekecek ve yaptığın işlerin; mükâfat veya ceza olarak, karşılığını verecektir. O halde aklınla, zihninle, basiretinle, her şeyinle, Hak teâlâya vereceğin hesaba hazırlanmaya yönel. Hiçbir meşguliyet bu mühim farzı terk etmene ve gevşeklik göstermene sebep olmasın. Çünkü bu, her şeyin başıdır.
Nasipli amca Ebû Talib
Meşhurların Son Sözleri
Cuma, 08 Aralık 2006
Kureyş’in ileri gelenleri, hasta olan Ebû Talib’e ziyarete gelmişlerdir... Müşrikler adına her zaman olduğu gibi küfrün yaman aktörü Ebû Cehil konuşmaktadır:
-Geçmiş olsun ya Eba Talib! Sen bizim ulumuzsun. Ölüm döşeğinde bulunman cümlemizi korkulara sevk ediyor. İstikbalden ürküyoruz. Yeğeninle aramızdaki ihtilaf malum. Ölmeden evvel bu meseleyi çözmelisin. O’nu da buraya çağır; hakem ol; aramızı bul!
Anadolu velîlerinden Harputlu İshak Efendi
Meşhurların Son Sözleri
Perşembe, 07 Aralık 2006
Harputlu İshak Efendi, ilk tahsîlini Harput’ta yaptıktan sonra, ilim öğrenmek için İstanbul’a gitti. Fâtih Câmii etrâfındaki “Sahn-ı Semân Medreseleri”nde ders gördü. İstanbul’da uzun bir tahsîl hayâtından sonra icâzet, diploma aldı ve Harput’a döndü. Harput Meydan Câmii Medresesinde ders verdi ve çok sayıda talebe yetiştirdi. Talebeleri üzerine çok titreyen Harputlu İshak Efendi; “Talebe, solmayan güle ve konuşan bülbüle benzer” buyururdu...
Filistinli velî Muhammed Cisr
Meşhurların Son Sözleri
Çarşamba, 06 Aralık 2006
Muhammed Cisr, Trablus’ta yetişen büyük velîlerdendir. 1792 (H.1207) senesinde Trablusşam’da doğdu. Babasının terbiyesinde yetişen Muhammed Cisr, küçük yaşta Kur’ân-ı kerîmi ve yazı yazmayı öğrendi. Babası ile birlikte evliyânın büyüklerinden Şeyh Abdullah Debbâ’nın sohbetlerinde bulundu. On sekiz yaşına gelince, ilim tahsîline devâm etmek için Mısır’a gitti. Mısır’da iken babası vefât etti. Burada Şeyh Muhammed Ketbî ve Şeyh Ahmed Savî’den icâzet, diploma aldı. Sonra memleketine döndü. İnsanlara, Allahü teâlâya kavuşturan doğru yolu anlatmaya çalıştı...
Mutasavvıf ve müfessir İsmail Hakkı Bursevî
Meşhurların Son Sözleri
Salı, 05 Aralık 2006
İsmail Hakkı Bursevî, Hicri 1060 senesi Zilkade başlarında Miladi 14 Eylül 1652 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Daha sonra göç ederek, otuz seneden fazla ikamet ettiği Bursa’da yaşadığı için ve aynı zaman da Mesnevi şarihlerinden İsmail Ankaravi’den ayırmak maksadıyla “Bursevî” nisbesiyle anılmıştır. İslami ilimlerde derin bilgiye sahip bulunması ve çok sayıda eser vermiş olması yanında tasavvuf sahasında şöhret bulmuş Celvetiye tarikati meşayıhındandır. Ruh’ül-Beyan Tefsiri müellifi olarak İslam âleminde tanınmıştır. Âlim, mutasavvıf, şair, hafız ve hattat olarak birçok vasfıyla ilim camiasında bilinir...
Muhabbet denince... Şems-i Tebrîzî
Meşhurların Son Sözleri
Pazartesi, 04 Aralık 2006
Şems-i Tebrîzî hazretleri manevi bir işaret üzerine tam bir doğruluk ve büyük bir aşkla memleketi Tebriz’den Anadolu’ya hareket etti. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra 1244 senesi Ekim ayında Konya’ya geldi.
Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled, şöyle anlatır:
“Ansızın Şems-i Tebrîzî hazretleri gelip babam ile görüştü. Babamın gölgesi, onun nûrunda yok oldu. Onlar birbirlerine öyle muhabbet gösterdiler ki, etraflarında kendilerinden başkasını görmüyorlardı...”