Bu sayfayı yazdır

Anadolu velîlerinden Harputlu İshak Efendi

Harputlu İshak Efendi, ilk tahsîlini Harput’ta yaptıktan sonra, ilim öğrenmek için İstanbul’a gitti. Fâtih Câmii etrâfındaki “Sahn-ı Semân Medreseleri”nde ders gördü. İstanbul’da uzun bir tahsîl hayâtından sonra icâzet, diploma aldı ve Harput’a döndü. Harput Meydan Câmii Medresesinde ders verdi ve çok sayıda talebe yetiştirdi. Talebeleri üzerine çok titreyen Harputlu İshak Efendi; “Talebe, solmayan güle ve konuşan bülbüle benzer” buyururdu...

Sultanın “huzur hocası”ydı...
Harputlu İshak Efendi, Harput’ta iki sene kaldıktan sonra İstanbul’a giderek ilim öğrendiği medresede ders vermeye başladı. Sohbetlerinin tatlılığı ve ilminin yüksekliği ile kısa zamanda meşhur oldu. Zamânın Sultânı Abdülazîz Han tarafından saraya dâvet edildi. Sultan ona “huzur hocalığı”nı verdi. Sultan Abdülhamîd Han zamânında “İstanbul pâyeliği” rütbesi verildi ve Evkaf Nezâretinde büyük bir komisyona üye oldu. 1855’te ise Dârülmaârif hocalığına getirildi.
Diyâ-ül-Kulûb isimli eserinde, Hristiyanların; “İslâmiyet kılıç zoruyla yayıldı ve kabûl ettirildi” iddiâlarını değişik delillerle çürüten Harputlu İshak Efendi; “Bu yüce din, saldırmakla, öldürmekle yayılmadı. Bu devletleri ayakta tutan, yaşatan büyük ve başlıca kuvvet; îmân, adâlet, doğruluk ve fedakârlık kudretiydi. Ruslar, yüz yıldan beri istilâ ettikleri Özbekistan, Kırım, Dağıstan ve Türkistan’da bulunan Müslümanların küçük çocuklarından, en ihtiyarına kadar her ferd için senede birer altın almışlardır. Ayrıca askerlik yapmak, mekteplerde Türkçe konuşturmayıp, zorla Rusça öğretmek gibi çeşitli işkence ve zorlamalara rağmen bu kadar senedir Rusya’daki Müslümanlardan kaç kişi Hristiyan olmuştur” buyurdu.

“Ölüm mümine hediyedir”
Harputlu İshak Efendi, hastalanıp yatağa düşünce, talebeleri ve ziyâretine gelenler çok üzüldüler. Onlara;
-Neden üzülüyorsunuz dostlarım? Gören de sizi hiçbir şey bilmez sanır. Ölüm mümine hediyedir. Ölüm Hakk’a kavuşmaktır. Ölüm, fânî âlemden göç etmektir. Ölüm yok olmak değildir. Bırakınız üzülmeyi ve ağlamayı. Ben seviniyorum, çünkü asıl vatanıma gidiyorum” buyurdu.
Bu mübarek zat, 1891 (H.1309) senesinde İstanbul’da vefât etti. Fâtih Câmiinin kıble tarafındaki bahçeye defnedildi...

Toplam Görüntülenme: 1681

Yayın tarihi: Perşembe, 07 Aralık 2006