Bu sayfayı yazdır

Allah adamına itirazın sonu!..

Birçok evliyanın hayatını kaleme alan Reşâhat kitabının müellifi Ali bin Hüseyin el-Vaiz enteresan bir hadiseyi şöyle hikâye ediyor: Bir gün Şeyh Abdülkebir hazretlerinin meclislerine girdim. Harem seyyidleri, şeyhleri, âlimleri ve fakihlerinden, meclislerinde pek çok kişi vardı. Şeyh hazretleri ilâhî marifetten söz ediyorlardı. Fakih geçinen ve Allah ehli ile olanların kelâmlarını inkâriyle tanınan kaba bir adam şeyh hazretlerine itiraz etmeğe yeltendi...

Susturmak istediler, fakat...
Mecliste bulunanlardan biri onu dürterek “sus!” diye ihtar etti. Adam mukabele etti:
“Eğer akıl dışı konuşursam bana mâni olunuz! Fakat sözlerim meşru ve makul ise mâni olmayınız!”
O zaman Şeyh hazretleri bana döndüler ve;
“Ey yabancı, beni bu adamdan kurtar!” buyurdular.
Yüzsüz adam ağzını açtı ve şeyhe şöyle hitap etti:
“Ben size zulüm ve sitem mi ediyorum ki, kurtulmak istiyorsunuz?”
Şeyh hazretleri adama hışımla bakarken o devam etti:
“Söylediğiniz bir sözden bana şüphe düştü. Cevap istiyorum! Bu derecede mübalağanın ne manası vardır?”
Şeyh hazretleri aynı hışım ve gazap içinde “Şüphen neymiş? Söyle!” buyurdular.
Fakat o anda olanlar oldu! Adam ağzını açamadan yüzüstü düştü. Bir kilim getirip kaba, patavatsız adamı içine koydular ve dışarı çıkardılar. Şeyh hazretleri geçtikleri hususî dairelerinden henüz dönmemişlerdi ki, adam, kilimin üzerinde can verdi...

“Affetseler olmaz mıydı?”
Bir başka gün Şeyh hazretlerini ziyarete gitmiştim. O âlim geçinen ve aniden ölen adam hakkında, hatırımdan şunlar geçti:
“Ehlullah, kerem ve mürüvvet sahipleridir. O adam ise bunların bâtınlarından gafil, kaba bir kimse idi... Affetseler olmaz mıydı?”
Şeyh hazretleri bu düşüncemi anladılar ve şöyle buyurdular:
“İki tarafı da keskin bir kılıcı kabzasından duvara sağlam şekilde tuttursalar; birden çıplak ve gafil biri gelip bütün kuvvetiyle o kılıca çarpsa, kılıcın bunda ne günahı olur?”
Evet, kafamdaki sorular cevabını bulmuştu...

Toplam Görüntülenme: 1676

Yayın tarihi: Salı, 15 Ocak 2008