Bu sayfayı yazdır

Buhâ­ra ve­li­le­rin­den Hâ­ce Hamî­düddîn

Hâ­ce Ha­mî­düd­dîn, Bu­hâ­ra âlim ve ve­li­le­rin­den­dir. Şah-ı Nakş­şi­bend haz­ret­le­riy­le ay­nı de­vir­de ya­şa­mış­tır. Ye­tiş­tir­di­ği ta­le­be­le­ri­nin bü­yük­le­rin­den Sey­fed­dîn Me­nâ­rî, ho­ca­sın­dan duy­du­ğu na­si­hat­le­ri şöy­le nak­le­der:
Mü­ba­rek ho­ca­ma “Dün­yâ ne­dir?” di­ye so­rul­du­ğun­da; “Al­lah’tan gay­ri her şey dün­yâ­dır. Se­nin nef­sin al­çak ve aşa­ğı­dır. Nef­si­ne ya­kın olan her şey dün­yâ­dır... Dün­yâ nef­sin evi­dir ve dün­yâ­lık­lar onun harp âlet­le­ri­dir. O ken­di evin­de ra­hat dur­mak­ta, ar­ka­daş ve dost­la­rın­dan da yar­dım bek­le­mek­te­dir. Rûh ise bu âlem­de ken­di ar­ka­daş ve ak­ra­bâ­la­rın­dan uzak kal­mış, as­lı­nı unut­muş­tur. İlâ­hî bir yar­dım gel­me­dik­çe, on­dan bir iş, bir fay­da gel­mez” bu­yur­du

“BEL­Kİ SEN O’NDAN UZAK­SIN!”
“Cen­net ve Ce­hen­nem’in ne ol­duk­la­rı so­rul­du­ğun­da; “Cen­net ve Ce­hen­nem, se­nin amel­le­rin­dir. Bu­gün­kü ame­lin­den, ya­rın sa­na şe­kil­ler ve­ri­le­cek. İyi amel­ler et­miş­sen, on­la­ra uy­gun iyi sû­ret­ler önü­ne ge­ti­re­cek­ler” ce­vâ­bı­nı ver­di.
“Mül­kün sâ­hi­bi ne­re­de­dir ki, kalb yü­zü­nü O’na çe­vi­re­lim?” de­nil­di­ğin­de; “Ne­re­de de­ğil­dir ki? “Ne­re­ye yö­ne­lir­se­niz, Al­lah’adır” âyet-i ke­rî­me­dir. Dün­yâ ve âhi­ret na­sî­bin­den vaz­ge­çip mert ol­mak ve nef­sin lez­zet­le­ri­ni terk et­mek la­zım­dır ki, ne­re­de bu­lu­nur­sa, O’nun­la ol­sun. Ne­re­ye gi­der­se, O’nun­la git­sin. Ne söy­ler­se O’nun­la söy­le­sin, ne arar­sa O’nun­la ara­sın. Sa­kın, O’nun sen­den uzak ol­du­ğu­nu san­ma! Bel­ki sen O’ndan uzak­sın. Sen, sen­siz sen­de yok olur­san, baş­ka­sı­na açıl­ma­yan ka­pı sa­na açı­lır ve sa­na, se­nin­le mak­sad gös­te­ri­lir” bu­yur­du.
Pey­gam­ber efen­di­miz; “Ölüm kef­fâ­ret­tir” bu­yur­du. Ölüm gü­nah­la­ra kef­fâ­ret olun­ca, âhi­ret rüs­vâ­lı­ğı­nın mâ­nâ­sı ne­dir? di­ye so­rul­du­ğun­da; “Gü­nah var­dır, ölüm­le af­fe­di­lir. Gü­nah var­dır, ka­bir­de kal­mak­la af­fe­di­lir. Gü­nah var­dır, ka­bir azâ­bı ile af­fo­lur. Gü­nah var­dır, Ce­hen­nem ate­şi­ni gör­me­dik­çe ve Ce­hen­nem ate­şi onu yak­ma­dık­ça hiç­bir şey­le af­fol­maz. Bu­ra­dan o ka­dar nûr gö­tür­me­li­dir ki, bu nûr, Ce­hen­nem ate­şi­ni sön­dür­sün ve; “Geç ey mü­min, nû­run ate­şi­mi sön­dü­rü­yor” de­sin, ce­vâ­bı­nı ver­di.

“BİZ­DEN GÖ­NÜL İS­Tİ­YOR­LAR!..”
Ta­le­be­si Sey­fed­dîn Me­nâ­rî şöy­le an­la­tır: “Ho­cam Ha­mî­düd­dîn ve­fât eder­ken ya­nın­da bu­lun­dum. Bü­yük bir ız­dı­rap için­de idi. Ona; “Çek­ti­ği­niz bu acı ve ız­dı­rap ne­dir?” de­dim. Bu­nun üze­ri­ne; “Biz­den gö­nül is­ti­yor­lar. Yâ­ni se­lim kalb is­ti­yor­lar. Biz­de ise on­dan eser yok. Iz­dı­râ­bım bun­dan­dır” de­di ve bi­raz son­ra da son ne­fe­si­ni ver­di.”

Toplam Görüntülenme: 1291

Yayın tarihi: Pazar, 02 Kasım 2008