Bu sayfayı yazdır

Yemâ­me şe­hi­di Ebû Dücâ­ne

Ebû Dü­câ­ne haz­ret­le­ri, Pey­gam­ber efen­di­mi­zin Mek­ke’den Me­dî­ne’ye hic­ret et­me­sin­den ön­ce Müs­lü­man ol­du. Bedr, Uhud, Hen­dek, Be­nî Nâ­dir, Be­nî Ku­rey­zâ sa­vaş­la­rın­da ve Mek­ke’nin fet­hin­de bu­lun­du

AYA­ĞI KI­RIL­MA­SI­NA RAĞ­MEN!..
Uhud Sa­va­şın­da çok kah­ra­man­lık­lar gös­ter­di. Bu sa­vaş­ta; Âsım bin Ebî Avf, Ebül-Buh­te­rî ve Ma­bed gi­bi Mek­ke­li müş­rik­le­ri öl­dür­dü. Bu­nun üze­ri­ne Pey­gam­ber efen­di­miz; “Al­la­hım! Ha­re­şe’­nin oğ­lun­dan (Ebû Dü­câ­ne­’den) ben na­sıl râ­zı isem sen de öy­le râ­zı ol” di­ye du­â bu­yur­du...
Ebû Dü­câ­ne, Pey­gam­ber efen­di­mi­zin ve­fâ­tın­dan son­ra or­ta­ya çı­kan ir­ti­dâd (din­den dön­me) hâ­di­se­le­ri­nin bas­tı­rıl­ma­sın­da da çok bü­yük hiz­met gör­dü. 632 (H.11) se­ne­sin­de haz­ret-i Ebû Be­kir’in ha­lî­fe­li­ği za­mâ­nın­da Ye­mâ­me Sa­va­şı­na ka­tıl­dı. O sı­ra­da din­den dö­nen­le­rin ba­şın­da bu­lu­nan Mü­sey­le­met-ül-Kez­zâb, pey­gam­ber ol­du­ğu­nu ile­ri sü­re­rek bü­yük bir fit­ne çı­ka­rın­ca, Hâ­lid bin Ve­lîd ko­mu­ta­sın­da­ki İs­lâm or­du­su üze­ri­ne sevk edil­miş­ti. Harb es­nâ­sın­da Ebû Dü­câ­ne düş­ma­na çok şid­det­li hü­cum edi­yor­du. Mü­sey­le­met-ül-Kez­zâ­b’ın or­du­su bo­zul­du. Vah­şî ra­dı­yal­la­hü anh mız­rak­la Mü­sey­le­met-ül-Kez­zâ­b’ı öl­dür­dü...
Mü­sey­le­me­’nin or­du­su­nu teş­kil eden Be­nî Ha­nî­fe Ka­bî­le­si ye­ni­lin­ce, et­râ­fı­nı du­var­lar­la çe­vi­rip tah­kim et­tik­le­ri bü­yük bir bah­çe­ye sı­ğın­mış­lar ve ka­pı­sı­nı ka­pat­mış­lar­dı. Bu bah­çe­ye du­var­dan ilk at­la­ya­rak gi­ren Ebû Dü­câ­ne idi. Aşa­ğı at­lar­ken aya­ğı kı­rıl­dı. Bu­na rağ­men gay­re­ti­ne zer­re ka­dar ek­sik­lik ge­tir­me­ye­rek, bah­çe ka­pı­sı­nı bek­le­yen müş­rik­le­ri da­ğı­tıp, İs­lâm as­ke­ri­ne ka­pı­yı aç­tı. Tek­rar düş­ma­nın üze­ri­ne hü­cum et­ti. Şe­hâ­det şer­be­ti­ni için­ce­ye ka­dar sa­vaş­tı ve bu­ra­da hic­re­tin on bi­rin­ci yı­lın­da şe­hid ol­du...

“İKİ HAS­LE­TİM VAR...”
Ebû Dü­câ­ne haz­ret­le­ri ce­sâ­ret ve kah­ra­man­lı­ğı ka­dar da fa­zî­let sâ­hi­bi olup, hiç kim­se­ye kö­tü­lük dü­şün­mez, boş ve fay­da­sız şey­ler ile meş­gul ol­maz­dı.
Zeyd bin Es­lem di­yor ki: Ebû Dü­câ­ne haz­ret­le­ri bir gün has­ta­lan­mış­tı. Zi­yâ­re­ti­ne git­tik. Yü­zü pek nûr­luy­du. Hu­zû­ru­na ge­len­ler­den bi­ri­si; “Yü­zü­nün böy­le nûr­lu ol­ma­sı­nın se­be­bi ne­dir?” di­ye sor­du. Bu­yur­du ki: “Gü­ve­ne­bi­le­ce­ğim be­ni kur­ta­ra­ca­ğı­nı san­dı­ğım iki has­le­tim var. Bi­ri­si mâ­lâ­yâ­nî, yâ­ni boş ve fay­da­sız şey­ler­le meş­gul ol­ma­dım. İkin­ci­si hiç­bir Müs­lü­ma­na kal­bim­de zer­re ka­dar kö­tü­lük dü­şün­me­dim.”
Bun­la­rı söy­le­dik­ten son­ra Ye­mâ­me Sa­va­şı­na git­ti ve ora­da şe­hid ol­du..

Toplam Görüntülenme: 1390

Yayın tarihi: Salı, 04 Kasım 2008