Bu sayfayı yazdır

Ab­ba­si Halî­fe­si Mü­te­vek­kil

Ab­ba­si Ha­lî­fe­si Mü­te­vek­kil, sa­lih bir kim­se idi. Bir gün, sır­ça­dan, cam­dan ya­pıl­mış olan, alt ve üst ta­ra­fın­dan su akan sa­râ­ya gir­miş­ti. Ya­kın adam­la­rı ve ne­dîm­le­ri, soh­bet dost­la­rı da ya­nın­da idi. Otu­rup soh­bet eder­ler­ken, gül­dü. Ya­nın­da bu­lu­nan­lar, “Al­la­hü teâ­lâ se­ni hep gül­dür­sün, ey mü’min­le­rin emî­ri, gül­me­ni­zin se­be­bi ne­dir?” de­di­ler.

KAR­DE­Şİ V­SIK DA ORA­DAY­DI!..
Ha­li­fe­nin, bo­zuk iti­kad­lı kar­de­şi Vâ­sık da o soh­bet mec­li­sin­de ya­kın dost­la­rıy­la otu­ru­yor­du. Mü­te­vek­kil, ya­kın adam­la­rı­na hi­tâ­ben, “Kur’ân-ı ke­rî­min mah­lûk olup ol­ma­ma­sı hu­sû­sun­da çok ti­tiz dav­ran­dım. Hal­kı bu fik­re da­vet et­tim. Bir kıs­mı be­nim sâ­hib ol­du­ğum mâl ve mev­ki­me ba­kıp ka­bûl et­ti­ler. Ba­zı­la­rı da hap­se­dil­dik­ten ve çok zor­lan­dık­tan son­ra ka­bûl et­ti­ler. Bir kıs­mı ise din­de ve ve­ra­da­ki kuv­vet­le­ri se­be­biy­le ka­bûl et­me­di­ler... Bu hu­sus­ta kal­bi­me bir şüp­he gel­di. Bu i’ti­kâ­dı terk et­me­yi ve bu me­se­le ile uğ­raş­ma­ma­yı is­ti­yo­rum” de­di.
Kur’ân-ı ke­rîm mah­lûk­tur di­ye ina­nan ve bu mes’ele üze­rin­de çok du­ran İb­ni Ebî Dâ­vüd da ora­da idi. O, bu me­se­le­de çok ile­ri git­miş­ti.
“Ey mü’min­le­rin emî­ri! İh­yâ et­ti­ğin me­se­le­yi sön­dür­mek mi is­ti­yor­sun?” de­di. “Sen­den ev­vel­ki­le­rin yap­ma­dı­ğı­nı sen yap­tın. Bu me­se­le üze­rin­de dur­du­ğun için, Al­la­hü teâ­lâ sa­na ha­yır­lı kar­şı­lık­lar ver­sin” de­di ve bu me­se­le hak­kın­da çok mü­bâ­la­ğa et­ti. Vâ­sık’ın bu mu­te­zî­le i’ti­kâ­dın­dan dön­me­sin­den kork­tu. Tam o an­da Vâ­sık da, “Hay­di bu hu­sûs­ta Al­la­hü te­âlâ­ya ahd ede­lim” de­yi­ver­di.

“GÜL­ME­MİN SE­BE­Bİ BU­DUR”
Bu­nun üze­ri­ne İb­ni Ebû Dâ­vüd, “Eğer Kur’ân-ı ke­rîm mah­lûk de­ğil­se, Al­la­hü teâ­lâ be­ni öl­me­den ön­ce dün­yâ­da felç et­sin” de­di. Ora­da bu­lu­nan­lar­dan bi­ri de, Kur’ân-ı ke­rîm mah­lûk de­ğil­se, be­nim vü­cû­du­ma de­mir çi­vi­ler bat­sın de­di. Bir baş­ka­sı, eğer Kur’ân-ı ke­rîm mah­lûk de­ğil­se, Al­la­hü teâ­lâ be­nim be­de­ni­me fe­nâ ko­ku ver­sin. Ta­nı­yan ta­nı­ma­yan ben­den bu kö­tü ko­ku se­be­biy­le kaç­sın, de­di. Bir baş­ka­sı, eğer Kur’ân-ı ke­rîm mah­lûk de­ğil­se, Al­la­hü teâ­lâ be­ni de­niz­de boğ­sun, de­di. Vâ­sık ise, eğer Kur’ân-ı ke­rîm mah­lûk de­ğil­se, Al­la­hü teâ­lâ be­nim vü­cû­du­mu dün­yâ­da da âhi­ret­te de yak­sın, de­di...
Hâ­li­fe Mü­te­vek­kil bun­la­rı an­lat­tık­tan son­ra, o gün­le­ri hâ­tır­la­dım, iş­te gül­me­min se­be­bi bu­dur, de­di.
Kur’ân-ı ke­rîm mah­lûk­tur di­ye­rek, sa­pık inanç­la­rın­da ıs­râr eden ve Al­la­hü teâ­lâ ile ahd eden­le­rin her bi­ri­nin so­nu ger­çek­ten de söy­le­dik­le­ri gi­bi ol­du. Ahd et­dik­le­ri şey baş­la­rı­na gel­di...

Toplam Görüntülenme: 1478

Yayın tarihi: Çarşamba, 05 Kasım 2008