Bu sayfayı yazdır

Resû­lul­lahla ilk na­maz kı­lan o­dur!

Haz­ret-i Alî’den “ra­dı­yal­la­hü teâ­lâ anh” şöy­le ri­vâ­yet edi­lir:
Ev­ve­lâ İs­lâ­ma ge­len, Ebû Be­kir’dir “ra­dı­yal­la­hü anh”. Re­sûl-i ek­rem “sal­lal­la­hü aley­hi ve sel­lem” ile ilk ön­ce kıb­le­ye du­rup, na­mâz kı­lan Ebû Be­kir’dir. Haz­ret-i Ebû Be­kir ön­ce­le­ri tüc­câr idi. Se­fer ve ti­câ­ret ya­par­dı. Ek­se­rî Şâm’a gi­der­di...

YEM­Lİ­HÂ’YA RÜ­YA­SI­NI AN­LAT­TI!...

Bir gün se­fer­de iken, bir rü­yâ gör­dü ki, gök­ten Ay inip, ku­ca­ğı­na gir­di. Ebû Be­kir, iki eliy­le onu ku­cak­la­dı ve sî­ne­si­ne bas­tı. Uyan­dı. Yem­lî­hâ adın­da meş­hûr bir râ­hib var idi. Ona va­rıp, rü­yâ­sı­nı an­lat­tı. Râ­hib de­di ki:
-Ey Ara­bis­tan­lı ki­şi. Bu rü­yâ­da, sa­na bü­yük müj­de­ler var­dır. Ta­bî­ri­ni is­ter isen, üc­re­ti­ni ver, de­di. Haz­re­ti Ebû Be­kir oni­ki dî­nâr çı­ka­rıp, ver­di. Râ­hib de­di ki:
-O Ay ki, gök­ten sa­na in­di. Âhir za­mân Pey­gam­be­ri­dir. Ya­kın­lar­da zu­hûr ede­cek­tir. Sen Onun ve­zî­ri olur­sun. Son­ra da ha­lî­fe­si olur­sun... Eğer ben sağ iken, Ona ye­ti­şir isen, ba­na ha­ber ver. Ona va­rıp, bu­lu­şa­yım. Eğer ben dün­yâ­dan git­miş isem, se­lâ­mı­mı ona ulaş­tı­rır­sın. Ben Onun dî­ni­ne gir­dim ve üm­me­tin­den ol­dum. Be­ni âhi­ret­te şe­fâ­atin­den unut­ma­sın.
Haz­ret-i Ebû Be­kir “ba­na bir mek­tûb ver” de­di. Râ­hib, on iki sa­tır bir mek­tûb ya­zıp ver­di...
Haz­ret-i Ebû Be­kir;
-Ey rü­yâ­mı ta­bîr eden ki­şi. Eğer ta­bîr et­ti­ğin gi­bi olur­sa, sa­na yüz al­tın da­ha ve­ri­rim, de­di...
Bu hâ­di­se­den on iki se­ne geç­ti. Hak süb­hâ­ne­hü ve teâ­lâ, haz­ret-i Mu­ham­med’e va­hiy et­ti ki; bir ge­ce o bü­yük Pey­gam­ber, Ebû Ku­beys Da­ğı­na çı­kıp, ge­ce ya­rı­sın­da de­di ki:
-Al­la­hü te­âlâ­ya da­vet ede­nin da­ve­ti­ni ka­bûl edi­niz. Lâ ilâ­he il­lal­lah, de­yi­niz...
Haz­re­ti Ebû Be­kir, se­rîr üs­tün­de ya­tı­yor­du. Söy­le­ni­len­le­ri işit­ti ve Ke­li­me-i şe­ha­det ge­tir­di...

“SA­NA O MU­Cİ­ZE YET­MEZ Mİ Kİ!”

Bir­kaç gün son­ra, Mek­ke so­kak­la­rın­da, Re­sû­lul­lah efen­di­miz ile bu­luş­tu. Haz­ret-i Fahr-i âlem ona de­di ki:
-Ne olay­dı, İs­lâ­ma ge­ley­din!
Haz­re­ti Ebû Be­kir de­di ki:
-Yâ Mu­ham­med! Pey­gam­ber isen mu­ci­ze gös­te­re­sin!
Re­sûl-i ek­rem, Ebû Be­kir’in göğ­sü­ne mü­bâ­rek el­le­ri­ni da­ya­yıp, şöy­le du­vâ­ra yas­la­yıp, de­di ki:
-Sa­na o mu­ci­ze yet­mez mi ki, o rü­yâ­yı gör­dün. Râ­hib Yem­lî­hâ’ya ta­bîr et­tir­din. O za­mân­dan on iki yıl geç­ti. Ta­bîr ede­ne on iki dî­nâr ver­din ve yüz dî­nâr da­hâ va­at et­tin. Rü­yâ­yı ta­bîr eden, on iki sa­tır bir mek­tûb ya­zıp, sa­na emâ­net ver­di. Bun­la­rı bir bir gö­rüp, mut­ta­lî olup, mek­tûb­da ya­zı­lan şu­dur, şu­dur de­yip, tak­rîr bu­yur­du­lar.
Haz­re­ti Ebû Be­kir işi­tip, (Eş­he­dü en lâ ilâ­he il­lal­lah. Ve eş­he­dü en­ne Mu­ham­me­den Re­sû­lul­lah) de­di.

Toplam Görüntülenme: 1313

Yayın tarihi: Pazartesi, 17 Kasım 2008