Bu sayfayı yazdır

Dil ve gramer âlimi Halil bin Ahmed

Halil bin Ahmed, İslâmiyetten önce, ileri seviyede kullanılan arûzu sistemli bir hâle getirip, “İlm-i Arûz” denmesine sebeb olmuş bir âlimdir...
Halil bin Ahmed ile yine edebiyatçı biri olan Abdullah bin Mukaffâ, bir gece bir araya gelmişlerdi. Sabaha kadar sohbet ettiler. Birbirinden ayrıldıkları zaman Halil bin Ahmed’e, “İbn-i Mukaffâ’yı nasıl buldun?” dediklerinde:

“İLMİ AKLINDAN ÇOK BİRİSİ”
“Onu, ilmi aklından çok birisi olarak gördüm” dedi. 
Abdullah bin Mukaffâ’ya Onu nasıl bulduğu sorulunca, 
“Onu, aklı ilminden daha çok birisi olarak gördüm” dedi.
Ondan şöyle bir şiir rivâyet edilir. Fakat kendisi için mi yoksa başkası için mi söylediği bildirilmemiştir. 
“Bana diyorlar ki: Bütün dostların sana yakınlar. Fakat sen yine de üzgünsün. Bu, hayret edilecek bir şey. Ben de onlara, (Kalbler arasında yakınlık olmadıktan sonra, dostlar da, evleri de yakın olsa neye yarar) diye cevap verdim” diyor.
Yine ondan şöyle naklederler: Birisine arûz öğretmek için gidip gelirdim. Fakat, anlayışı kıt birisi idi. Bir müddet bu derse devam ettik. Hiçbir şey elde edemedi. Ona bir gün dedim ki, “Şu beyti takti’ yap, yani, münâsip vezne göre onu parçala” dedim. Beyt şu idi. “İzâ lem testeti’ şey’en fe de’hu ve câvizhu ilâ mâ testetîu.” Ma’nası: (Eğer, bir şey elde edemedinse, bunu artık bırak. Gücünün yeteceği, elde edebileceğin bir işi yap) idi. Bu şahıs, benim de yardımımla, bildiği kadar bir şeyler yaptı. Sonra kalkıp gitti. Bir daha bana gelmedi. Fakat ben, anlayış ve zekâsının çok az olmasına rağmen, benim o beyti ona verip, uygun olan arûz kalıbını buna tatbik et dememdeki maksadı anlayıp, bir daha gelmemesine çok hayret ettim. Çünkü ben, o şiirle bu işi yapamıyorsan, anlayamıyorsan, arûz okumayı bırak, demek istemiştim. O da, bu gizli maksadı anlayıp, gelmedi, dedi.

O KADAR DALMIŞTI Kİ...
Vefatı için şöyle anlatılır: 
Mescide girmişti. Bir mes’ele üzerinde düşünüyordu. O kadar dalmıştı ki, artık çevresiyle ilgisi kesilmişti. Bu sırada bir direğe çarptı. Fakat hâlâ farkında değildi. Ancak bir müddet sonra sırtüstü yere düşüp vefat etti. (Bir rivâyete göre vefâtı, arûz bahri ile takti’ yaparken, olmuştur.)

Toplam Görüntülenme: 1438

Yayın tarihi: Cuma, 12 Haziran 2009