Bu sayfayı yazdır

Şemseddîn ibn-i Münîr

Şemseddîn ibn-i Münîr hazretleri, Şâfiî mezhebi âlimlerinden ve büyük velîlerdendir. Sûriye’nin Baalbek şehrindendir. 1531 (H.937) senesi Safer ayında Baalbek’te vefât edip, talebelerine ders verdiği zâviyesinin bahçesinde defnolundu...

YOLA ÇIKMAYA KARAR VERİRLER!..
İbn-i Münîr, evliyânın büyüklerinden olan İbrâhim Metbûlî hazretlerinin önde gelen talebelerindendir. Yumuşak huylu, güler yüzlü, sevimli bir zat idi. Her sene hacca giderdi. Vefâtından evvel altmış yedi defâ hacca gittiğini söylemiştir. Abdülvehhâb-ı Şa’rânî şöyle anlatır: 
İbn-i Münîr hazretlerinin hastalığı haberi bana ulaşınca, Ebü’l-Abbâs el-Harîsî ve Ebü’l-Abbâs el-Gamrî ile birlikte onu ziyârete niyet ettik. Ertesi günü sabah erkenden, Bâb-ün-nasr denilen yerde buluşup yola çıkmaya karar verdik. Oraya erken gelen ötekileri bekleyecekti. Sabahleyin ben geldiğimde, arkadaşlarımı bulamadım. Oradaki kapıcı; “Onlar buraya geldiler. Epey müddet beklediler. Sonra da, Hânke yolundan çıkıp gittiler” dedi. Ben onlara yetişirim ümîdiyle yola çıktım. Biraz sonra Yemen tarafından gelen bir derviş ile karşılaştım. Bana; “Nereye gidiyorsun?” dedi. “İbn-i Münîr hazretlerine gidiyorum” deyince; “Ben de aynı yere gidiyorum” dedi. Benim bindiğim hayvan topal, vakit de kış günü olduğu için, normalde akşama ancak varabilirdik. Fakat daha güneş az yükselmiş idi ki, birden kendimizi o zâtın yanında bulduk. Yanına girdik. Çok hâlsiz düşmüş, gözlerinde tâkat kalmamıştı. Üç günden beri konuşmadığını öğrendik. Bizim girdiğimizi hissetti, fakat kim olduğumuzu tanıyacak hâlde değildi. “Kimsin?” diye sordu. “Abdülvehhâb” dedim. Bunu duyunca; “Kardeşim, buraya kadar niçin zahmet ettin?” dedi. “İnşâallah bu ziyâretimiz çok hayırlı olur. Sevap kazanırız” dedim. Bana çok duâ etti. Öğle namazından sonra vedâ edip ayrıldım. Bu görüşmemizden hemen sonra vefat ettiğini haber aldım... 

“ONU ZİYARETTEN GELİYORUM!”
Hanke’ye geldiğimde ikindi vakti olmuştu. Biraz sonra bulunduğum yere Ebü’l-Abbâs girdi. Benim henüz gitmediğimi yeni geldiğimi zannediyordu. “Haydi, hayvanına bin gidelim” dedi. “Ben oraya gittim, ziyâret ettim. Şimdi geri dönüyorum” dedim. Bu sözüme çok hayret ettiler. Ben anladım ki, yanına giderken ve gelirken aradaki çok uzak mesâfeyi Allahü teâlânın izni ile çok kısa zamanda almam, hep İbn-i Münîr hazretlerinin bir kerâmetiydi...

Toplam Görüntülenme: 1367

Yayın tarihi: Çarşamba, 20 Ocak 2010