Bu sayfayı yazdır

Nurlu talebe Mükerrem Han

Muhammed Ma’sûm hazretleri Hicrî ikinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü oğludur. Muhammed Ma’sûm Fârûkî hazretleri Mektûbât-ı Ma’sûmiyye’sinin 1’inci cild 4’üncü mektubunda özetle şöyle buyurmaktadır:

“BU YOLUN EDEBLERİNİ GÖZET!”
“Ey mes’ud ve bahtiyâr kardeşim! Allahü teâlânın sevdiği kullarının yolunda yürümek arzusunda isen, bu yolun şartlarını ve edeblerini gözetmelisin! En önce, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid’atlerden sakınmak lâzımdır. Çünkü Allahü teâlânın sevgisine ulaştıran yolun esâsı bu ikisidir. İşlerinizi, sözlerinizi ve ahlâkınızı, dînini bilen ve seven, dindâr âlimlerin sözlerine ve kitaplarına uydurmalısınız. Sâlih kullar gibi olmalısınız ve onları sevmelisiniz. Uykuda, yemekte ve söylemekte aşırı gitmeyip, orta derecede olmalısınız. Seher vakti (yâni gecelerin sonunda) kalkmaya gayret etmelisiniz. Bu vakitlerde istigfâr etmeyi, ağlamayı, Allahü teâlâya yalvarmayı ganîmet bilmelisiniz. Sâlihlerle berâber olmayı aramalısınız. (İnsanın dîni, arkadaşının dîni gibidir) hadîs-i şerîfini unutmayınız!.. İyi biliniz ki, namaz dînin direğidir. Namaz kılan bir insan, dînini doğrultmuş olur. Namaz kılmayanın dîni yıkılır. Namazları, müstehap zamanlarda, şartlarına ve edeblerine uygun kılmalıdır...”
Nevvab Mükerrem Han, Muhammed Masum Faruki hazretlerinin önde gelen talebelerindendi. Bir gün Alemgir Han ona yaşını sordu. Dört yaşındayım, Hazret-i Pîr’e hizmetim kadar yaşım var dedi. Gerisi vebal-i ahirettir (ahirette benim için sıkıntı ve zahmettir) buyurdu. 
Muhammed Masum hazretlerine sık sık ziyafet verir ve çok tekellüfte bulunurdu. Buna rağmen Şeyh hazretleri onun yemeğine gider ve buyururdu ki: “Onların bu yemeği ile bâtın nurum o kadar artıyor ki, sanki yemek yememişim...”

“ÜSTÂDIMIN KÜLÂHINI GEÇİRİN!”
Nevvab Mükerrem Han iki rekat namaz kılmış, Muhammed Masum hazretlerine olan muhabbetinin çokluğu sebebiyle o namazdan sonra, her şeyine ait nisbet nurlarının zuhuru ile kendisi de nur olmuştu.
Mükerrem Hân öleceği zemân, başına Ubeydullah-ı Ahrârın takkesini koydular. Güçlükle konuşarak;
“Onu alın! Yerine üstâdımın külâhını geçirin! Çünkü, beni saâdetlere kavuşturan odur” dedi ve son nefesini verdi...

Toplam Görüntülenme: 1401

Yayın tarihi: Pazar, 21 Şubat 2010