Bu sayfayı yazdır

Bir gönül sultanı Sarı Abdullah Efendi

Büyük velî ve âlim Sarı Abdullah Efendi, 1584 (H.992) senesinde dünyâya geldi. “Abdî” mahlası ve “Sarı” lakabıyla meşhûr oldu. 1660 (H.1071) senesinde İstanbul’da vefât edip, Topkapı’dan Maltepe’ye giden yolun kenarında, set üstüne defnedildi.

“İNSANLAR ÜÇ ÇEŞİTTİR!..”
Sarı Abdullah Efendi buyurdu ki:
“Umûmiyetle insanlar üç çeşittir: Hayvanlara benzeyenler, meleklere benzeyenler, peygamberlere benzeyenler. İnsanlardan bâzıları dünyâya düşkün olurlar, âhireti hiç düşünmezler. Bunların kalbleri katılaşmış, kabuk bağlamıştır. Dünyâ malına âşık olmuşlar, âhireti düşünme hâssasını kaybetmişlerdir. Sanki kalbleri mühürlenmiştir. Bir kısım insanlar da kâfi miktârda dünyâ ile meşgûldürler. Bunlar Cennet’e gidecek Müslümanlardır. Bâzıları da mukarrebûn olup Allahü teâlâya yakın olurlar. Bunlar Hak ve hakîkat yolunun yolcularıdırlar. Bunlar, Allahü teâlânın rızâsını esas alıp dünyevî keyif, zevk ve lezzetlere yaklaşmayan îmân ve vicdân sâhipleridirler. Bunlar ilâhî tecellilere, ilâhî sırlara şâhid olurlar, onları müşâhede ederler. Bunlar öyle kimselerdir ki, Allahü teâlâ yanında dereceleri çok yüksektir. Dünyâ ile alâkalarını kesmişler, yalnız âhiret ile ilgilenir olmuşlardır. Allahü teâlânın emri ve rızâsı dâhilinde, insanları irşâd edip doğru yola dâvet ederler. Allahü teâlânın varlığına ve birliğine kendileri kalbden inandıkları gibi, diğer insanları da inandırmaya çalışırlar ve bu işlerinde muvaffak olurlar.”
“Yükü hafifler kurtulur. Yükü ağır olanlar helâk olur. Allahü teâlâ, dünyâyı kendilerine verilmiş bir emânet bilip, o emâneti sâhibine teslim ederek yüklerini hafifletmiş olanları mağfiret eder, kurtuluşa erdirir.”
“Baban ile annen için hazırladığın nîmetten bile mesûl olursun. Ama misâfirler için tedârik ettiğin nîmetten mesûl olmazsın. Hele o misâfirler Allahü teâlânın dostlarından ise, kazancın daha da çok olur.” 

“NE ŞÜKREDEBİLDİM NE SABIR!..”
Bu mübarek zat, vefat etmeden önce buyurdu ki:
“Ey benim Allah’ım! Nîmetine mazhar oldum, şükredemedim. Belâlara mübtelâ kıldın, sabredemedim. Şükretmediğim için nîmetini keseceğin yerde eksiltmedin. Sabırsızlığımı cezâlandırmak için bana belâ vermedin. Yâ Rab! Bu sana mahsus kerem ve inâyetten başka bir şey değildir.”

Toplam Görüntülenme: 1242

Yayın tarihi: Pazartesi, 12 Nisan 2010