Bu sayfayı yazdır

Muhammed Zühdi Efendi

Muhammed Zühdi Efendi, Selahaddîn-i Uşâkî hazretlerinin halîfesidir. Hocası tarafından İstanbul’dan Nazilli’ye, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmek üzere gönderildi. 1806 yılında vefât etti... 
Zühdi Efendi, vefatına yakın talebelerine buyurdu ki: 

“Gavs-i samedânî seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri (Gunyet-üt-tâlibîn) kitâbında, uzun uzadıya emr-i ma’rûfu anlatıyor. Bir yerinde diyor ki: (Bir kimse, bir günâh işleyeni görüp de menedince, kendine zarar gelmek ihtimâli bulunduğu zamân, acabâ menetmesi câiz olur mu? Bize kalırsa olur. Hattâ çok kıymetli olur. Allahü teâlâ için kâfirlerle cihâd etmek gibi sevâb verilir. Hele zâlim hükûmet adamları elinden mazlûmu kurtarmak ve memleketi kâfirlik kapladığı bir zamânda îmânı izhâr için olunca, böyle zamânlarda, nehy-i münker yapılmasını ulemâ da söylüyor) buyuruyor. Evliyânın büyükleri, sofiyyenin imâmları, emr-i ma’rûfu ve nehy-i münkeri terk edici olsalardı, kitâblarında bunları yazarlar mı ve bu derece mübâlağa ederler mi idi? 
Yine Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri buyuruyor ki: Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere ve akla uygun şeylere (Ma’rûf), bunlara uymayan şeylere (Münker) denir. Bunun beheri iki kısımdır. Birinci kısım ma’rûf ve münkerler meydânda olup, âlim olan ve olmayan bunları bilir. Beş vakit namâz kılmak, Ramazân-ı şerîf ayında oruç tutmak, zekât vermek, hac etmek gibi şeylerin farz olduğu (Ma’rûf) ve zinâ, alkollü içkilerin içilmesi, hırsızlık, yankesicilik, fâiz alıp vermek, başkasının malını gasbetmek ve bunlar gibi şeylerin harâm olduğu (Münker)dir. Bunları her mü’minin emr ve nehy etmesi lâzımdır. İkinci kısmı, yalnız âlimler bilir. Allahü teâlâ için, ne gibi şeylere ve nasıl inanmak lâzım olduğu gibi. Bu kısmda olanları, âlimler emir ve nehyeder. Eğer bir âlim, bunları bildirdi ise, âlim olmayanın da, gücü yeterse, bildirmesi câiz olur... 

EHL-İ BİD’ATLE MÜNAKAŞA ETME! 
Münkerin ikinci kısmı, dahâ ziyâde îmânda, i’tikâdda olan bozukluklardır. Her mü’minin Ehl-i sünnet i’tikâdına yapışması, bozuk îmândan, ya’nî dalâletden, i’tikâdda bid’atden kaçınması lâzımdır. Din bilgilerinde âlim olmayan kimse, bid’at sâhibleri ile münâkaşa etmemeli, onlardan uzaklaşmalı, selâm vermemelidir. Bayramlarda, sevinçli zamânlarda ziyâretlerine gitmemeli, cenâzelerine namâz kılmamalı, onlara acımamalıdır. İ’tikâdları bozuk olduğu için, onları sevmemeyi ibâdet bilmelidir...”

Toplam Görüntülenme: 1264

Yayın tarihi: Pazar, 06 Kasım 2011