Bu sayfayı yazdır

Molla Ömer Karadâğî

Molla Ömer Karadâğî hazretleri, Kuzey Irak evliyâsındandır. 1885 (H.1303) târihinde Süleymâniye’de doğdu. 1936 (H.1355) târihinde vefât etti. Birinci Dünyâ Harbi’nin getirdiği sıkıntılar büyük olmuş ve birçok ilim yuvası harap kalmıştı. Harbden sonra Süleymâniye eşrâfı, askerî istilâ sebebiyle harap hâle düşen Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin dergâhını tâmir ettirdiler. Oraya Şeyh Ömer Karadâğî’nin müderris olarak tâyin edilmesinde ittifak ettiler. Ömer Karadâğî, orada uzun zaman ilim öğretip talebe yetiştirdi. Vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki: 

“Büyük mürşidimiz Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyurdu ki: Bu kısa ömrü çok kıymetli şeylerde kullanınız! Geceleri ibâdet yapmayı ve seher vakitlerinde ağlamayı elden kaçırmayınız! Karanlık geceleri, Kur’an-ı kerim okumakla, duâ ve istigfâr ve Onun ismini söylemekle nûrlandırınız! Ticârette sıdk ve emânet üzere olunuz!.. 
Fâsid ve fâizli satışlardan sakınınız! Bu zamanda bunlardan sakınan acaba var mıdır? Bunları şeriate bağlı olan [Ehl-i sünnet] âlimlerinden sorup öğreniniz! 
Biliniz ki, saadete kavuşmak için, bir velîye mânevi bağ ile bağlanmak lâzımdır. Bu da, onun, Allahü teâlânın sevgili kulu olduğuna inanmak ve onu sevmektir. Mânevi nisbet [yâni bir velîye muhabbet], kuvvetli olursa, ondan gelen feyizleri almakta sohbetin ve uzakta olmanın farkı olmaz. Allahü teâlâ, enfüste [insanda] ve âfâkta [insanın hâricinde] değildir. Onu bu ikisinin hâricinde aramalıdır. Buna akıl ermez. [Allahü teâlânın nîmetlerini, ihsânlarını düşünerek, Onu sevene mümin ve Müslüman denir. Onu sevmesini kazanmak için, şeriate uyana ve bir mürşidi sevene (sâlih) denir. Allahın sevmesini kazanmış olana (velî) denir. Başkalarının da kazanması için çalışan velîye (mürşid) denir.] 

MUHABBET ÇOK OLURSA... 
Velîye mânevi bağ [yâni muhabbet] çok olunca, [Resûlullahın mübârek kalbinden çıkıp] velînin kalbinden gelen feyizlerden, bereketlerden almak da çok olur. Velîyi görür, sesini işitirse ve O da, teveccüh ederse, yâni feyiz vermek isterse, daha çok feyz alır. Fakat, herkese isti’dâdı, kâbiliyyeti kadar feyz gelir. Kâbiliyyet, şeriate uymakla artar. Şeriate uymayana, feyiz gelmez. Mânevi râbıtası bozuk olan, mürşidi tanımayan, kendine gelen feyizlerden alamaz.” 

Toplam Görüntülenme: 896

Yayın tarihi: Salı, 13 Mart 2012