Bu sayfayı yazdır

Yanyalı Sinân Efendi

Sinân Efendi, İstanbul velîlerinden olup Yunanistan’da, Yanya’da doğdu. Tahsîlini İstanbul’da yaptı. Merkez Efendinin teveccüh ve dualarına kavuştu. Harem-i şerîf şeyhliği vazîfesine tâyin olundu. Bu sebeple Medîne-i münevvereye gitti. 1581 senesinde orada vefât etti. 
Bu mübarek zat, bir sohbetinde buyurdu ki: 

Emîrülmü’minîn Alî “kerremallahü vecheh” buyuruyor ki: Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Vedâ Haccında buyurdu ki: (Malınızın zekâtını veriniz! Biliniz ki, zekâtını vermeyenlerin, namâzı, orucu, haccı ve cihâdı ve îmânı yoktur). Ya’nî, zekât vermeyi vazîfe bilmez, farz olduğuna inanmaz, vermediği için üzülmez, günâha girdiğini bilmezse, kâfir olur. Senelerle zekât vermeyenlerin zekât borçları birikerek, bütün malını kaplar. Malı kendinin sanıp, Müslümânların o malda hakkı olduğunu, hâtırına bile getirmez. Kalbi hiç sızlamaz. Bu mala sımsıkı sarılmıştır. Böyle kimseler, Müslümân olarak tanınır. Fakat bunlardan, îmânını kurtaran pek nâdir olur... 
Sinân Efendi, vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki: 
Kanaat ve rıza, her günkü hâlinden memnûn olmak, her hâlinden Allahü teâlâya şükür ve hamd etmek, kanaat sâhibi olmak demektir. Kendinden dahâ iyi mevkide, kendinden dahâ zengin, kendinden dahâ kuvvetli, kendinden dahâ güzel bir insanı kıskanmayarak kendi hâlinden memnûn ve râzı olan insanın evvelâ kalbi râhattır. Sonra da, en mühimi Allahü teâlânın sevgili kuludur. Sevgili olmanın sebebi şudur: Allahü teâlânın kendisine verdiğinden memnûn ve râzıdır. Bunun için, Allahü teâlâ da, ondan râzıdır. 
Kanaat, bitmez tükenmez bir hazînedir. Kanaatkâr olmayan bir zengin, kanaatkâr olan bir fakîrden dahâ fenâ durumdadır. Çünkü, o zenginin kalbi râhat değildir. Kanaatkâr olan fakîr ise, kalbi râhat olduğu için, sanki bir hazîne içinde yaşamakdadır... 

GIPTA EDİLECEK MEZİYYET 
Rızâ demek, Allahü teâlâdan gelen her şeye râzı olmak demektir. Allahü teâlâdan bir felâket gelse, ona da rızâ gösterir. Kimseye şikâyet etmez. Bu, her insanın yapabileceği bir iş değildir. Fekat, bunu yapabilen, büyük bir insandır. Böyle insanlarda, Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” mahsûs sabır ve tahammül var demektir. Allahü teâlânın büyüklüğüne inandığı derecede insan, bu tahammülü ve bu rızâyı gösterebilir. Gıpta edilecek bir meziyyettir. 

Toplam Görüntülenme: 969

Yayın tarihi: Cumartesi, 31 Mart 2012