Bu sayfayı yazdır

Vişnezâde

Vişnezâde, Osmanlı Devleti zamânında yetişen âlimlerdendir. Asıl ismi, Muhammed bin Lütfullah’tır. 1615 (H.1023) senesinde, günümüzde Bulgaristan’da bulunan Filibe’de doğdu. 1681 (H.1092) senesinde İstanbul’da vefât etti. Vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki: 

Büyük bir zâtın kabrini ziyâret eden kimse, ona râbıta ederse, ya’nî dünyâ işlerini hiç düşünmeyip, kalbine hiçbir şey getirmeyip, o zâtın rûhunu, his organları ile anlaşılamayan bir nûr farz ederek, bunu kalbinde bulundurursa, o rûhtan, kendi kalbine bir şeyler akmaya başlar. O zâtın feyizlerinden bir feyiz ve hâllerinden bir hâl, kendinde hâsıl oluncaya kadar, bu nûru kalbinde saklamalıdır. Çünkü, evliyânın rûhları, feyizlerin kaynağıdır. Kaynağı kalbine koyan, bunun feyzine, ni’metine, bilinmeyen ihsânlarına elbette kavuşur. Rûhu kuvvetlenir, olgunlaşır... 

Kabir yanına gelince, önce selâm verilir. Mezârın sağ yanına, ya’nî kıble tarafına, ayak ucuna yakın durur. Tanıdığı gibi, şeklini, sûretini hâtırına getirir. E’ûzü ve besmele ile bir Fâtiha ve onbir İhlâs okur. Sevâbını Resûlullah efendimizin ve bütün Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” ve Eshâb-ı kirâmın ve Evliyâ-i izâmın “aleyhimürrıdvân” rûhlarına ve bu zâtın rûhuna hediyye eder. Sonra oturur. Onun rûhunu, gönlünde bulundurur. Kalbinde bir şey hâsıl oluncaya kadar durur. Gelen kimse almasını bilir ise, o zât da vermeye ehil, olgun bir velî ise ve şartları gözeterek beklerse, elbette bir şey ele geçer. Bu şartlar, o zâtın kendisini tanıdığına, selâmını işitip cevap verdiğine, rûhunun, kâmil, olgun olduğuna, rûhunun bir zamâna ve yere bağlı olmadığına, nerede hâtırlarsa, orada imiş gibi feyiz vereceğine, Allahü teâlâ, feyzini, rûhun gıdâsını, onun rûhu ile gönderdiğine inanmaktır... 

“O’NUN ÂDETİ BÖYLEDİR!” 

Üzüm isteyen, bağa gidip asmadan koparır. Erik ağacına gitmez. Su isteyen, kaynağa, çeşmeye gider. Ağaca veyâ sobaya gitmez. Buğday isteyen, tarlasını sürer, eker, biçer... Kalbin gıdâsını, rûhun temizliğini isteyen de, evliyânın “kaddesallahü teâlâ esrârehümül’azîz” kalbine, rûhuna başvurur. Allahü teâlâ, bu ni’metlerini, evliyânın kalbinden göndermektedir. Her şeyi yaratan, gönderen, yalnız Allahü teâlâdır. Fakat, her şeyi belli bir sebeple göndermek, Onun âdetidir. Onun ni’metine kavuşmak isteyenin, Onun âdetine uyması, sebebi arayıp, bulup, öğrenip, Onun sebebine yapışması lâzımdır... 

Toplam Görüntülenme: 957

Yayın tarihi: Perşembe, 17 Mayıs 2012