Bu sayfayı yazdır

Pîrî Halîfe Sultan

Pîrî Halîfe Sultan, Anadolu’yu aydınlatan büyük velîlerdendir. İsmi Muhammed olup, seyyiddir. İran’ın Hoy şehrinde doğdu. Isparta’nın Eğirdir kazâsında vefât etti. Rüyâsında Peygamber efendimizden aldığı bir işâret üzerine hocası Şeyhülislâm Berdeî hazretleriyle Anadolu’ya hicret etmiştir. Şeyhülislâm Berdeî ve Şeyh Abdüllatîf Kudsî’den feyz almıştır. Fatih Sultan Mehmed’in saltanatının ilk devirlerinde vefât etmiştir. Kabri, Eğirdir-Yazla’da câmi yanındaki türbededir. 

Pîrî Halîfe Sultan, vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki: 

“İnsanın kullandığı şeyler beşe ayrılır. Bunlar zarûret, ihtiyaç, menfaat, ziynet ve fudûldür. Kullanılmadığı zaman helâke sebep olan yasak şeyi kullanmak zarûret olur. Kullanılmaması sıkıntıya, meşakkate sebep olursa, ihtiyâc denir. Faydası, menfaati olmayıp, yalnız gösteriş için kullanılan şeye, ziynet denir. İhtiyaç olunca, orucu bozmak câiz olur. Bir ibâdete başlayınca, bunu özür olmadan bozmak harâmdır. Farz olan orucu bozmak için sekiz özür vardır: Hastalık, sefere çıkmak, ikrâh yani zâlimin zorlaması, kadının hâmile olması, çocuk emzirmek, açlık, susuzluk ve ihtiyârlık... 

Buğday ekmeği, koyun eti, yağlı yemek, menfaattir. Tatlı yemek, ziynettir. Mubâhları kullanmakta taşkınlık, fudûldur. Zarûret olunca, yalan yere yemîn etmek câiz olmaz. Ta’rîz söylemek, yani iki mânâlı kelime söyleyip yemîn edilir... 

Aç kalanın ölmeyecek kadar leş yemesi, zarûret olur. Abdest alırken elbiseye su sıçraması, hayvan idrâr yaparken, üstündekinin elbisesine sıçraması zarûrettir... 

Haram işlemek veyâ kullanmak, yalnız zarûret miktârı câiz olur. Mubâh olan şeyleri, farzları yapabilecek kadar kullanmak zarûrettir ve farzdır. İhtiyâcı karşılamak için kullanmak, sünnettir. İhtiyaçtan fazla olan şeyin menfaati varsa, menfaati için kullanmak câiz olur. Menfaati olmadığı zamân, zarârı da yoksa, ziynet olur. Vekâr, hürmet ve sevgi hâsıl etmek ve çok şükretmek niyeti ile ziynet eşyâsını kullanmak müstehabdır. 

ŞEHRİN ÂDETİNE UYMAMAK! 

Mubâhlarda, şehrin âdetine uymamak şöhret olur. Bu ise, tahrîmen mekrûhtur. Saç, sakal boyamak böyledir. Ziynet eşyâsını kullanmak da böyledir. Dâr-ül-harbde, yani Fransa gibi, kâfirlerin yaşadıkları memleketlerde, İslâmın vekârını, şerefini korumak ve şöhretten, fitneden sakınmak vâcibdir. Zararlı olan şeye fudûl, abes ve mâlâ-ya’nî denir. Bunu kullanmak tahrîmen mekrûh, farza mâni olursa, harâm, yani büyük günâh olur...” 

Toplam Görüntülenme: 859

Yayın tarihi: Salı, 17 Temmuz 2012