Bu sayfayı yazdır

Allahü teala iffetli olanı sever

Muhammed İhsân hazretleri Silsile-i aliyyeden olan Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin olgun halîfelerindendir. Hicri onüçüncü asrın ortalarında vefât etti... 

Bir gece rüyâsında Mazhar-ı Cân-ı Cânân’ı gördü. Süt ile pirinç pilavı yiyordu. Yemeğinden artanı Muhammed İhsân’a verdi. O da yiyip çok lezzet aldı. Heyecanla uyandı. Bu rüyânın tesirinin devam ettiği günlerde, Muhammed İhsân, Mazhar-ı Cân-ı Cânân’ın talebeleri arasına girdi. Tam bir tövbe ile eski hâlini terk etti. Cenâb-ı Hakkın muhabbetinden kendinden geçmiş bir hâlde bulunur, dünyâyı unuturdu. Bu hâle o kadar çok kapılırdı ki, kendinden geçme ve gönülden yanma, onun hususiyeti hâline geldi.
Bir gün Şeyh Muhammed İhsân’ın yanında birisi, Senâullah-ı Sebnehlî’nin şu sözünü nakletmişti: “Senâullah buyurdu ki: Hazret-i İmâm-ı Rabbânî Müceddîd-i elf-i sânî’nin mübârek kalbinden, büyükler yolunun feyiz ve nûrları, coşkun bir sel misâli öyle akmakta idi ki, kalpte bulunan bütün karartı ve lekeleri silip götürürdü...” Sohbette bulunan bir talebe bu sözü işitince, öyle derinden bir iç çekti ki, kendinden geçip bayıldı... Ne buyurulmuş: “Meşgalemiz hep, aşk-ı ilâhîdir/Derdimiz hep aşk-ı ilâhîdir/Kısacası şu ki; ömrümüz ve de/Zamanımız hep aşk-ı ilâhîdir.”
Şeyh Muhammed İhsân’ın kerâmetleri pek çoktur. Kendisi şöyle anlatır: “Bir defasında bulunduğumuz bölgeyi düşman istilâ etmişti. Ben kendi küçük hücremde (odamda) tam bir tevekkül ile oturmuş, Allahü teâlânın zikri ile meşgul oluyordum. Her tarafı istilâ edip, yağmalayan fitnecilerin rahatsız etmesinden Allahü teâlâya sığındım. O gün akşama kadar, fitneci ve yağmacılar her tarafı perişan ettikleri hâlde, Allahü teâlânın izni ile onlardan hiçbiri benim bulunduğum yere gelmedi.”
Şeyh Muhammed İhsân buyurdu ki:
“Cenâb-ı Hak şu kimseleri sever: İffetli ve kalbi temiz olanı, elini fenalıktan menedeni, dilini gıybetten ve lüzumsuz sözden koruyanı, edep yerine sahip olanı, iyilik, ikram ve ihsâna koşanı, dâima Allahü teâlâyı hatırlayanı, affetmeyi seveni.”
“Kişinin Rabbine kavuşması için, O’nun uğrunda vücudundaki yağların eriyip, ciğerlerinin parçalanması gerekir. Kalbin, fâni arzulara karşı meyletmemesi lâzımdır. Ancak bu şekilde olduktan sonra aradan perdeler kalkar. Perde kalkınca da, ilâhî hitap duyulur ve Levh-i mahfuzdaki işâretler okunur. Pek gizli manalar bile kendiliğinden çözülür.”

Toplam Görüntülenme: 930

Yayın tarihi: Çarşamba, 07 Aralık 2016