Bu sayfayı yazdır

Allahü teâlâ, tevbe edenleri sever

Ebû Muhammed Hatîbî hazretleri Şafiî mezhebi fıkıh âlimidir. 761 (m. 1360)’de Türkistan’da Ebyürd’da doğdu. 816 (m. 1413)’de Yemen’de Tâ’iz şehrinde vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki

Tevbe (tövbe), haram işledikten sonra, pişman olup, Allahü teâlâdan korkmak, bir daha yapmamaya azmetmek, karar vermektir. Dünyada zarar hâsıl olmasından korkarak pişman olmak, tevbe olmaz. Çeşitli günah işleyenin bunlardan bazısında ısrâr ederken, bazısına tevbe etmesi, sahih olur.
Tevbeden sonra, günahı tekrar işleyenin, tekrar tevbe etmesi sahih olur. Böylece, çok kere tevbe etmesi, sahih olur.
Büyük günahın affolması için, tevbe etmek şarttır. Tevbe iki kısımdır:
Birincisi: Allahü teâlânın hakkına tecâvüz eden günahlara tevbedir. Farzları ve vâcibleri terk etmek ve Allahü teâlânın haram kıldığı şeyleri yapmak bu günahlardandır. Meselâ, namaz kılmamak, zekât vermemek böyledir. Bu günahları yapan müminler, tevbe-i nasûh ile tevbe ettikleri zaman, Allahü teâlâ affeder. Tahrîm sûresinin sekizinci âyetinde meâlen (Ey îman edenler, günahlarınızdan Allahü teâlâya tevbe-i nasûh ile tevbe ediniz) buyurulmuştur. Yâni pişman olup istiğfâr ederek, ölünceye kadar bir daha hiç günah işlememek üzere, tevbe edinizdir. Bekara sûresinin ikiyüzyirmiikinci âyetinde meâlen (Allahü teâlâ, tevbe edenleri sever) buyurulmuştur. Kur'an-ı kerimdeki, bunlar gibi müjdelerden ve (Günahından tevbe eden, hiç günah işlememiş kimse gibidir) hadis-i şerifindeki müjdeden anlaşılıyor ki, günah işleyip de tevbe edenler, Allahü teâlânın afvına kavuşacaklardır.
İkincisi: Kul hakları da bulunan günahlara tevbedir. Mal gasbetmek, zulmetmek ve gıybet etmek gibi. Böyle günah işleyen kimseler, [hak sahibinin hakkını ödemeyip, onun ile helâlleşmemiş iseler] kıyâmet günü mahkeme-i kübrâda hak sahibi râzı olmadıkca, affı ilâhîye kavuşamayıp, cezâ göreceklerdir. Ancak, mümin oldukları için, günahları kadar azap olunup, sonra cennete gideceklerdir. Yâhut, merhametlilerin en merhametlisi olan Allahü teâlâ, hak sahiplerine, râzı oluncaya kadar nîmetler ihsân buyurup, onları râzı edecektir. Hak sahibinin rızaları ile affolunacaklardır...
Yukarıda bildirilenlerden anlaşılıyor ki, İslâmiyet, Allahü teâlânın, bir misli, benzeri, ortağı ve vekîli olamayacağını açıkça bildirmiştir.

Toplam Görüntülenme: 1318

Yayın tarihi: Salı, 27 Şubat 2018