Bu sayfayı yazdır

O, sizlere dîninizi öğretmek için geldi

İbn-i Sabbâg el-Bağdâdî hazretleri Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 400 (m. 1009)’da Bağdad’da doğdu. 477 (m. 1084)’de orada vefât etti. “Et-Tarik-üs-sâlim ilallah” kitabından alınan bir bölüm:

Hazreti Ömer (radıyallahü anh) şöyle rivâyet etmiştir:
Öyle bir gün idi ki, Eshâb-ı kirâmdan birkaçımız Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin huzûrunda ve hizmetinde bulunuyorduk. O gün, o saat, öyle şerefli, öyle kıymetli ve hiç ele geçmez bir gün idi. O gün, Resûlullahın sohbetinde, yanında bulunmakla şereflenmek, rûhlara gıda olan, canlara zevk ve safa veren cemâlini görmek nasip olmuştu. O vakit, ay doğar gibi, bir zât yanımıza geldi. Elbisesi çok beyaz, saçları pek siyah idi. Üzerinde toz, toprak, ter gibi yolculuk alâmetleri görünmüyordu. Hiçbirimiz onu tanımıyorduk. Resûlullahın huzûrunda oturdu. Dizlerini, mübârek dizlerine yanaştırdı. Ellerini Resûl-i ekrem efendimizin mübârek dizleri üzerine koydu. Resûlullaha sorarak, "yâ Resûlallah! Bana İslâmiyeti, Müslümanlığı anlat" dedi. Resûl-i ekrem buyurdu ki: “İslâmın şartlarından birincisi, Kelime-i şehâdet getirmek (Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlüh) demektir. (İslamın ikinci şartı) Vakit gelince namazı kılmaktır. (Üçüncüsü) Malın zekâtını vermektir. (Dördüncüsü) Ramazân-ı şerîf ayında her gün oruç tutmaktır. (Beşincisi) Gücü yetenin ömründe bir kere hac etmesidir." O zât Resûlullahtan bu cevapları işitince, (Doğru söyledin yâ Resûlallah) dedi. Biz dinleyiciler, onun bu sözüne şaştık. Çünkü, hem soruyor, hem de verilen cevâbın doğru olduğunu tasdik ediyordu. Bu zât yine sorarak, "yâ Resûlallah! Îmânın ne olduğunu da, hakîkatini ve mâhiyetini bana bildir" dedi. Resûlullah buyurdu ki: “Îmân, önce Allahü teâlâya inanmaktır.” (Îmânın altı temelinden ikincisi) Allahü teâlânın meleklerine inanmaktır. (Üçüncüsü) Allahü teâlânın bildirdiği kitaplarına inanmaktır. (Dördüncüsü) Allahü teâlânın peygamberlerine inanmaktır. (Beşincisi)  Âhiret gününe inanmaktır. (Altıncısı) Kadere, hayır ve şerlerin Allahü teâlâdan olduğuna inanmaktır...” buyurdu. Sonra o zât gitti. Ben uzun bir müddet Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında kaldım. Bana buyurdu ki: “Yâ Ömer, o soranın kim olduğunu biliyor musun?” Ben "Allah ve Resûlü bilir" dedim. Resûlullah “O (Cibril) Cebrâil idi. Sizlere dîninizi öğretmek için geldi” buyurdu...

Toplam Görüntülenme: 707

Yayın tarihi: Salı, 29 Mayıs 2018