Alâeddîn-i Sâbir

Alâeddîn-i Sâbir hazretleri, 1285 (H.684) senesinde Şemsüddîn’e altı senelik mücâhedeye girmesini emretti. Buna “Habs-ı Kebîr” denir ve bir kabrin içinde yapılırdı. Alâeddîn-i Sâbir de bunu yapmıştı. Şemsüddîn de;
“Başüstüne efendim!” dedi. Kabrin içine girerek nefsini terbiye etmeye başladı. Bu mücâhededen çıktığında hocası ona buyurdu ki:

“Alâeddîn-i Hilcî’ye yardım et”
“Şimdi Amber şehrine git. Alâeddîn-i Hilcî’ye yardım et. Kaleyi zabtedin. Senin yardımın olmadan kaleyi alamaz. Kaleyi aldığınız gün, ben vefât etmiş olacağım. O da inşallah 16 Mart 1291 Cumâ günü (H.690) nasîb olacaktır...”
Şemsüddîn bu sözleri duyunca ağlamaya başladı. Dedi ki:
“Efendim, cenâze hizmetlerinizi kim yapacak? Nereye defnolunacaksınız? Sizi kabre kim koyacak? Türbeniz nasıl olacak?” Hocası da;
“Hizmetleri siz yapacaksınız. Allahü teâlânın ihsânı ve büyüklerimizin rûhâniyeti yardımcınız olacak. Gaslederken vücûduma değmeyeceksin. Gasil esnâsında gözlerini açmayacaksın. Cenâze hizmetleri kendiliğinden yapılacaktır” buyurdu.
Şemsüddîn, hocasının emrini yerine getirmek için Amber Kalesine gitti. Kalenin fethinden sonra, askerlerin arasından gizlice ayrıldı. Yolda Alîmullah Ebdâl ile karşılaştı. Alîmullah ağlıyordu. Buyurdukları gibi, Alâeddîn-i Sâbir’in aynı târihte vefât ettiğini öğrendi. Kalyâr’a vardıklarında, Şemsüddîn, Alâeddîn-i Sâbir’in kendisine tenbih ettiği gibi gusül abdesti aldırttı. Her iş kendiliğinden oluyordu. Şemsüddîn, hocasının vücûduna dokunmuyordu. Cenâze namazı kılınacağı zaman, Şemsüddîn yalnız olduğunu görerek çok üzüldü. O sırada Sâbir’e benzeyen bir atlı, dört nala yanına geldi. Yüzünde bir tül, elinde bir mızrak vardı. Şemsüddîn’in yanına gelip;
“Şemsüddîn dikkat et! Namaza hemen durma” deyip, atından indi. Biraz sonra imâmete geçti ve namaza durdular. Şemsüddîn selâm verdiği zaman, velîlerin ve kutubların, cenâze namazına iştirak ettiğini gördü...

“İsminizi öğrenebilir miyim?”
Namazdan sonra cenâzeyi kabre koydular. Süvâri atına döndüğü zaman, Şemsüddîn;
“Özür dilerim efendim! Kıymetli hocamın cenâze namazına katılan sizlerin isimlerini öğrenebilir miyim?” diye sordu. Süvâri, yüzündeki tülü çıkardı ve buyurdu ki:
“Şemsüddîn! Bu cenâzenin namazını, cenâzenin kendisi kıldırdı!”
Şemsüddîn, süvârinin yüzüne baktığında Alâeddîn-i Sâbir olduğunu gördü ve bayılıp yere düştü.

Toplam Görüntülenme: 2043

Yayın tarihi: Salı, 13 Haziran 2006

Bunları okudunuz mu?