İLYÂS (ALEYHİSSELÂM)

Hârûn (aleyhisselâm)'ın neslindendir. Benî İsrâîl'e gönderilen peygamberlerdendir. Allâh Teâlâ buyurur: “Şüphe yok ki İlyâs da peygamberlerdendir.” (es-Sâffât, 123) İsrâîloğulları Filistin'i ele geçirince, kabîlelerden biri Ba'lbek'e yerleşmişti. Başlarında zâlim bir hükümdar vardı. Rivâyete göre, şehrin ismi önceleri Bek idi. Ancak bu zâlim kral, Ba'l adında bir put yaptırdı ve halkı bu puta tapmaya zorladı. Ve Ba'l ile Bek ismi birleşerek, bu şehre Ba'lbek  denildi. İşte Hazret-i İlyâs, tevhîdden uzaklaşıp şirke düşenleri Hakk'a dâvet etmek üzere, bu beldeye peygamber olarak gönderildi.

Halkın taptığı put, yaklaşık on metre büyüklüğünde idi ve altından yapılmıştı. İlyâs (aleyhisselâm) bunlara: “Ba'l putuna tapmaktan vazgeçiniz! Her şeyin yaratıcısı olan Allâh'a îman ve ibâdet ediniz!” diyordu. Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyrulur: (İlyâs) milletine: «Allâh'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allâh'ı bırakıp da Ba'l'e mi taparsınız?» dedi.” (es-Saffât, 124-126) Fakat İsrâîloğulları, İlyâs (aleyhisselâm)'ın nasihatlerini dinlemediler. Onu bulundukları beldeden dışarı çıkardılar. Bu sebeple başlarına türlü musîbet ve belâlar geldi. Nihâyet hakîkati anlayıp Hazret-i İlyâs'ı buldular. Kendisine îmân edip bütün sıkıntılardan kurtuldular. Lâkin azgın bir kavim oldukları için dinde sebât etmeyerek tekrar isyâna sürüklendiler, doğru yoldan ayrıldılar. Hazret-i İlyâs, kendilerine tekrar tekrar nasihat etti ise de, dinlemediler. Bunun üzerine emr-i ilâhî ile İlyâs (aleyhisselâm) aralarından ayrıldı. Hepsi perişan oldular. Dünyâda da âhirette de cezâ ve azâba dûçâr kılındılar. Allâh Teâlâ buyurur: “İlyâs'ı yalanladılar. Onun için Allâh'ın ihlâslı kulları müstesnâ; onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir.” (es-Sâffât, 127-128) İlyâs (aleyhisselâm), Ba'lbek'ten ayrıldıktan sonra, bir köye uğradı. Oradaki insanları îmâna dâvet etti. Onlar da, bu ilâhî dâveti kabûl ederek kendisinin yanlarında kalmasını istediler. İlyâs (aleyhisselâm), ihtiyar bir kadının evinde misâfir oldu. Kadının hasta bir oğlu vardı. Hazret-i İlyâs, iki rekat namaz kılarak çocuğun şifâ bulması için Allâh'a duâ etti. Çocuk iyileşti. Sonra İlyâs (aleyhisselâm)'ın yanından hiç ayrılmadı. O'ndan Tevrât'ı öğrendi. İsmi Elyesa' idi. Hulâsa İlyâs (aleyhisselâm) da “kubbede hoş bir sadâ” bırakarak yüce Rabbine kavuştu. İlâhî lutuf ve iltifâta mazhar oldu. O'nun hakkında âyet-i kerîmelerde şöyle buyruldu: “Sonra gelenler içinde kendisine iyi bir ün bıraktık. «İlyâs'a selâm olsun!» dedik. Şüphesiz Biz ihsan sâhiplerini, işte böyle mükâfatlandırırız. Çünkü O (İlyâs, elbette) Biz'im mü'min kullarımızdandı.” (es-Sâffât, 129-132) Rivâyet olunur ki İlyâs (aleyhisselâm), ölüm meleği olan Azrâîl'i görünce dehşet içinde ürperdi. Azrâîl (aleyhisselâm) da, bunun sebebini merak ederek: “_Ey Allâh'ın Peygamberi! Ölümden mi korktun?” diye sordu. İlyâs (aleyhisselâm) cevâben: “_Hayır! Ölümden korktuğum için değil, dünyâ hayâtına vedâ edeceğim için bu hâldeyim…” dedi. Sonra şöyle devâm etti: “_Dünyâ hayâtında Rabbime kulluk yapmaya, iyilikleri emredip kötülüklerden men etmeye gayret ediyor, vaktimi ibâdet ve amel-i sâlihle geçiriyor, güzel ahlâk ile yaşamaya çalışıyordum. Bu hâl benim huzur kaynağım oluyor, gönlüm sürur ve mânevî neş'elerle doluyordu. Ölünce bu zevkleri ve lezzetleri yaşayamayacağım ve kıyâmete kadar mezarda rehin kalacağım için üzülmekteyim!” dedi.

Toplam Görüntülenme: 1606

Yayın tarihi: Cuma, 02 Mart 2007

Bunları okudunuz mu?