Oracıkta şehit düştü

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 28 Mayıs 2007

Elian Cambell, hatıralarının bir yerinde ateşkes saatlerinden şöyle bahsetmektedir: “Ateşkes sırasında Türkler şehitlerini gömüyorlardı. Arkadaşlarımızdan birkaç kişi gönüllü olarak onlara yardım etmek istedi ve bu korkunç görevde dost ve düşman iş birliği yaptılar...”

Devamını oku...

İhlaslı gence kurulan tuzak!

Meşhurların Son Sözleri

Pazartesi, 28 Mayıs 2007

Hazreti Ömer’in halifeliği zamanında ibadet ehli, son derece takva sahibi, ihlaslı ve yakışıklı bir genç vardı. Vakit namazlarında cemaati kaçırmaz, namazdan çıkar çıkmaz evine döner ve ihtiyar babasının hizmetini görürdü...
Bu gencin evine giden yolu bir kadının kapısının önünden geçiyordu. Kadın her defasında gencin yoluna çıkarak çirkin tekliflerde bulunuyor, fakat genç, Allah korkusundan ona iltifat etmiyordu...

Devamını oku...

Firkateyne bininiz

Dini Hikayeler

Pazar, 27 Mayıs 2007

Abdülehad Efendiye bağlı en samîmi talebelerinden olan Hassa-ı Hümâyûndan Gürcübaşı Mûsâ Ağa şöyle anlattı:

Abdülehad Efendi hiç sebep yokken ve bir münâsebet de geçmeden bana; "Mûsâ Ağa! Mısır'dan dönüşte, kalyona binmeyip, sayıkaya veya firkateyne bininiz." buyurdu. Buna çok taaccüb ettim. Çünkü, Mısır'a gitmek hiç hatırımdan geçmemişti. Fakat Abdülehad Efendinin bunu söylemekten bir murâdları olmalı deyip, merakla bekliyordum. Bu sözün mânâsını bir türlü anlayamıyordum.

Devamını oku...

“Mâlik bin Dînâr bu kuluna kefildir”

Meşhurların Son Sözleri

Pazar, 27 Mayıs 2007

Mâlik bin Dînâr, gençliğinde mal mülk sâhibi bir zengin idi. Hasan-ı Basrî hazretlerine talebe olunca, bütün mallarını ve parasını, fakir talebelere harcadı. Derecesi çok yüksek bir velî oldu...
Bu büyük zat bir gün şunları anlattı: Hacca gitmek üzere yola çıktım. Çölde giderken ağzında bir parça ekmek olan bir karga gördüm. “Bunda bir iş var”, deyip takip ettim. Bir mağara önünde durdu. İçeri girdi. Ben de öyle yaptım. İçeride elleri ayakları bağlı sırt üzerine yatmış birisi vardı. Karga getirdiği ekmekten parça parça gagasıyla onun ağzına veriyordu. Daha sonra uçup gitti. Bir daha da dönmedi. Adama “bu ne hal”, dedim. O da;

Devamını oku...

MİMAR SİNAN

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 26 Mayıs 2007

"Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşı Cami'nin 1990'li yıllarda
devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat
muhendisi, caminin restorasyonu sırasında yaşadıkları bir olayı tv'de
şöyle anlatmıştı.

Devamını oku...

Fatih’in oğlu Sultan Bayezid

Meşhurların Son Sözleri

Cumartesi, 26 Mayıs 2007

Sultan II. Bayezid Han, sekizinci padişah olarak Osmanlı tahtına çıktı. (1481-1512) yılları arasında Osmanlı Devleti’ni idare etti. Babası Fatih Sultan Mehmed Han 1481 tarihinde sefere giderken Gebze yakınlarında vefatı üzerine devlet ileri gelenleri tarafından iktidara getirilmiştir. Ancak, bu olay kardeşi Konya Valisi Cem’in Saltanat iddiasına sebep olmuştur...

Devamını oku...

“Sultânüş Şuara” Necip Fazıl Kısakürek

Meşhurların Son Sözleri

Perşembe, 24 Mayıs 2007

Şair, romancı, hikâyeci, piyes yazarı ve fikir adamı Üstâd Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904’te, İstanbul’da büyük bir konakta doğdu. Alâüddevle devrinin Şeyhülislâmı Mevlâna Bektût Hazretlerine dayanan Dülkadiroğullarına bağlı “Kısakürekler” soyuna mensuptur...

Devamını oku...

PİŞMAN OLDULAR!

Dini Hikayeler

Perşembe, 24 Mayıs 2007

Bir defâsında, bâzı kimseler gemi ile bir yere gidiyorlardı. Yolcular arasında Abdurrahmân hazretlerinin talebelerinden birkaç kişi de vardı. Bir ara, geminin tabanından bir yer delindi. Ne yaptılarsa delinen yeri tıkayamadılar. Vazîfeliler çâresiz kalıp, geminin batmasından korktular. Onlardaki bu telaşı görüp, vaziyeti anlayan talebeler, hocaları Abdurrahmân bin Muhammed'den yardım istediler. O esnâda hocalarını gemide gördüler.

Devamını oku...

ABDULLAH BİN MÜBÂREK

Dini Hikayeler

Perşembe, 24 Mayıs 2007

Merv'de bir yıl ticâretle uğraşır, kazancının hepsini fakirlere dağıtırdı. İkinci yıl İslâmiyet'i yaymak için cihâda, düşmanla harbe giderdi. O, medresede müderris, hoca; câmide vâiz, şehirde tüccâr; harbde büyük bir kahramandı. Kılıç ve kalem sâhibi idi. Kalemiyle cihâda dâir eser yazdı, kılıcıyla da dillere destan olan kahramanlıklar gösterdi.

Abbâsîler devrinde Bizanslılarla yapılan harplerden birine katılmıştı. Abbâsî ordusu sessiz, sâkin ve aydınlık bir gecede Tarsus'un kuzeyinde karargâh kurmuştu. Tarsus'un sırtlarında İslâm ve Bizans orduları görünüyordu. İki taraf da kendilerini kuvvetli göstermek için alevleri göklere yükselen ateşler yakmışlardı. Bu ateş ocaklarından birinin etrafında tepeden tırnağa silâhlı askerler hilâl şeklinde oturmuşlar, ortalarında ise ince yapılı, nûrânî yüzlü bir zat onlara ders anlatıyordu. Kimse vaktin nasıl geçtiğinin farkına varmamıştı. Sözü kesip, duâsını yapınca istirahate çekildiler.

Devamını oku...

AT HIRSIZI

Dini Hikayeler

Perşembe, 24 Mayıs 2007

Abdullah-ı İlâhî'nin sohbetleri çok tesirli ve faydalı olurdu. Sohbetlerinde ve diğer zamanlarda herkesin gönlünü almaya çok dikkat gösterirdi. Sohbette bulunanlardan birinin bir sıkıntısı, bir müşkülü olsa onun hâlini keşfeder sıkıntısını giderirdi. Sohbetiyle, tereddütleri ortadan kaldırırdı.

Yine bir gün sohbette, söz çalışmak ve gayretten açılmıştı ve; "İnsan çalışıp, gayret göstermedikçe olgunlaşamaz ve bir mertebeye ulaşamaz." buyurmuştu. Bu sırada sohbetinde bulunan bir âlim, bu sözleri işitince, "at hırsızı kıssası" diye bilinen bir hâdiseyi hatırladı. "Peki onun hâli nasıl oldu?" diye düşündü. Abdullah-ı İlâhî, o âlimin kalbinden geçen düşünceleri kerâmetiyle anlayıp, ona doğru dönerek; "Söylediğim söze, at hırsızlığı yapan kimsenin hâli ile karşı çıkmak hâtıra geldi değil mi? Fakat ona da cevap vardır." dedi. Sonra sohbetinde bulunanlara dönüp; "Hiç o hâdiseyi işiteniniz var mıdır?" diye sordu. Ve hâdiseyi şöyle anlattı:

Devamını oku...