Koca Karınlı müşrik Ubeyde bin Saîd

Zübeyr bin Avvam hazretleri, Peygamber efendimizin halası olan Hazret-i Safiyye’nin oğludur. Cennetle müjdelenen on kişiden biridir. İmân ettiği vakit, amcası çok kızmıştı. Dinden dönmesi için, kendisini ateşe sokup çıkartıyordu. Amcasının, “Daha fazla inat etme, atalarının dînine dön” teklifine karşı diyordu ki:
-Aslâ küfre dönmem! Allah birdir. Fayda veya zararı olmayan putlara tapmam. Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah.
Böylece, yapılan bütün işkencelere büyük bir sabır ve metânet gösteriyordu...

“Nereye gidelim yâ Resûlallah”
Îmân edenler çoğaldıkça, müşrikler, korkularından Müslümanlara akla hayâle gelmedik işkenceler yapıyorlardı. Peygamber efendimiz, bu dayanılmayacak işkenceleri görünce buyurdu ki:
-Siz bâri yeryüzüne dağılın! Allahü teâlâ sizi yine toplar.
Eshâb-ı kirâm sordular:
- Yâ Resûlallah nereye gidelim?
- Habeş ülkesine gitseniz iyi olur. Habeş ülkesinde kimse zulme uğramaz. Orası doğruluk yurdudur. Allahü teâlâ sizi belki orada ferahlığa kavuşturur.
Bunun üzerine, içlerinde Zübeyr bin Avvâm hazretlerinin de bulunduğu 15 kişilik bir kâfile Habeşistan’a hicret etti. Habeş Hükümdarı Necaşî kendilerini çok iyi karşıladı. Orada rahat bir şekilde yaşadılar. Necâşî de Müslüman oldu...
Peygamber efendimiz Medîne’ye hicret ettiği zaman, Zübeyr bin Avvâm hazretlerini, Ensâr’dan Ka’b bin Mâlik ile kardeş yaptı. Bedir Muharebesinde Zübeyr bin Avvâm’ı, sağ kanada kumandan tayin etti ve buyurdular ki:
-Meleklerin alâmetleri ve nişanları vardır. Siz de kendinize birer alâmet ve nişan yapınız!
Bunun üzerine Zübeyr bin Avvâm hazretleri, başına sarı bir sarık sardı. Her iki taraf, bütün güçleriyle saldırıya geçti. Kendisi anlatır:

Tepeden tırnağa zırhlıydı!..
“Bedir günü, ben, müşriklerden Ubeyde bin Sa’îd’le karşılaştım. O, tepeden tırnağa zırha bürünmüş, gözlerinden başka bir yeri görünmüyor ve at üzerinde bulunuyordu. Çocukluğundan beri koca karınlı olduğu için, kendisine, “Ebû Zâti’l-Kirş” yani (Karın Babası) denirdi. O;
-Ben Ebû Zâti’l-Kirş’im! Ben Ebû Zâti’l-Kirş’im! diye böbürlenerek meydan okuyordu.
Bunlar onun son sözleri oldu. Çünkü, elimdeki mızrağımı hemen onun gözüne sapladım. Ubeyde yıkılıp öldü. Ayağımı yanağına bastım, olanca kuvvetimle mızrağımı çekip çıkardım. Fakat mızrağımın iki tarafı eğilmişti...”

Toplam Görüntülenme: 1258

Yayın tarihi: Pazartesi, 12 Kasım 2007

Bunları okudunuz mu?