SARAYDA BİR DOĞUM

 Baron de Tott, Sultan III. Mustafa zamanında askeri danışman olarak görev yapmış bir subay. 1755 yılında geldiği İstanbul’u dünyanın merkezi olarak görür. Aslen Macar asıllı olan Tott’un Türkiye’de geçirdiği yıllarını kaleme aldığı Fransızca seyahatnamesi çok beğenilmiş, defalarca basılmıştır. Seyahatnamesi için Tott şöyle der: “Ben Türklerin arasında 23 yıl yaşamış olmak sıfatıyla bu millet hakkında daha doğru şeyler yazabileceğime inanmış bulunuyorum.” Baron de Tott’un İstanbul’da bulunduğu 1759 yılında, padişah III. Mustafa’nın ilk çocuğu doğar. Bu doğum, o vakte kadar hiçbir şehzade ve sultan için düzenlenmemiş biçimde şenliklerle kutlanır. Çünkü III. Mustafa’dan önceki iki padişahın çocuğu olmamıştır. Tott, sultanın doğumunu bakın nasıl anlatıyor:

“Bir defasında sarayda bulunurken Sultan III. Mustafa’nın bir çocuğu doğdu. Bu münasebetle yapılan töreni seyrettim. Olay şöyle meydana geldi:Padişahın zevcesi olan hanımın doğum sancısı başlar başlamaz, adet olduğu üzere sadrazam, şeyhülislâm ve diğer paşalar saraya çağrıldı. Harem dışındaki büyük sofaya buyur edilen bu zatlar, doğumu beklemeye başladılar. Bu sofa Marmara’ya bakıyordu. Sofanın denize uzanan terası üzerinde 12 küçük top vardı. Doğum olur olmaz, kızlarağası haremden çıktı. Kucağında doğan bebeği taşıyordu. Bebek bir prensesti. Kızlarağası padişah kızını sofada bulunan devlet erkanına teker teker gösterdi. Bu suretle, devletin başında bulunanlar doğan çocuğun padişahın kızı olduğunu tasdik ettiler. Bundan sonra sofanın terasında bulunan toplar ateşlendi. Bunların sesi duyulunca Tersane, Gümrük ve Kızkulesi’ndeki toplar da kurusıkı atışa başladılar. Padişahın bir kızı olduğunu bütün İstanbul duydu.Bir şehzade veya sultanın doğumunu eğlence vesilesi saymak İstanbul halkının adetiydi. Bu defa da öyle oldu. Doğan sultana ‘Hibetullah’ adı verildi. O gece İstanbullular coşkuyla eğlendiler. Sokakta dolaşan oyuncu kolları, padişah dahil, devletin ileri gelenlerinin taklidini yapıp halkı güldürüyorlardı. Bizzat ben, sokakta aynen padişah gibi giyinmiş bir aktöre rastladım. Bu temsili padişahı maiyeti takip ediyordu. Maiyeti de tıpkı padişahın etrafındakiler nasıl giyiniyorlarsa öyle giyinmişlerdi. Aynı şekilde sadrazamın, İstanbul Kadısı’nın taklitlerini yapıyorlardı. Taklitleri yapılan devlet adamlarından bir kısmı bunu hoş görüyor, bir kısmı ise müthiş kızıyor ve aktörleri önlemek için ellerinden geleni yapıyorlardı.”İlginç değil mi? Devlet erkânın taklit edip halkı güldürmek, şimdilere mahsus bir mizah şekli değilmiş

Toplam Görüntülenme: 6123

Yayın tarihi: Pazartesi, 09 Ocak 2006

Bunları okudunuz mu?