Bu sayfayı yazdır

37 - SULTANHİSAR TORPİDOBOTUNUN ZAFERİ

18 Mart 1915 Perşembe günü sayısız İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan muazzam bir armada, bütün gayretlerine rağmen Çanakkale boğazını geçememiş, Türk’ün azmi karşısında boyun eğmek zorunda kalmıştı. Bu kesin yenilgiye rağmen İngiliz amirali Robek, hâlâ ümidini kesmemişti. -Çanakkale’yi geçebiliriz! Diyordu.  Batan ve hasara uğrayan gemilerin yerine başka zırhlılar koyarak talihini bir kez daha denemek istiyordu. Fakat Akdeniz kuvvetleri kumandanlığına atanan General Hamilton böyle düşünmüyordu. O, “Yeni bir maceraya gerek yok” diyordu. 18 Mart savaşını Featon harp gemisinden, yerinde takibetmiş ve o müthiş manzarayı yerinde görmüştü. Hamilton’a göre, donanmanın geçişini sağlamak için karaya asker çıkarılması mecburi idi. Londra deniz meclisi, onun bu planını tasdik etti.

 

25 Nisan’dan itibaren karaya sayısız asker çıkardılar ve sene sonuna kadar devam edecek olan kara savaşları başladı.Diğer taraftan, Çanakkale cephesine, İstanbul’dan yardın gelmesini engellemek için Marmara denizine denizaltılar sokarak, cepheye ikmal yapan Türk gemilerini batırmaya karar verdiler. Marmara’ya ilk giren denizaltılar arasında AE-2 İngiliz denizaltısı da vardı. deniz üstünde 730, deniz altında 825 tonilato idi. Sürati deniz üstünde 16 mil, daldığı zaman ise 10 mildi. 4 adet 53 cm.lik torpido kovanı ile 2 adet 76 cm.lik seri ateşli topu vardı. su altında devamlı olarak 4 saat kalabiliyordu. 30 kişilik mürettebatı, en seçkin ve tecrübeli denizcilerdendi. Bu özellikleriyle AE-2 o devrin en gelişmiş denizaltısı idi.29 Nisan akşamı, Yüzbaşı Rıza Bey’in kumandasındaki, 97 tonluk ufacık Sultanhisar torpidosu, devriye görevini diğer bir gemiye vererek İstanbul’a dönme emrini almıştı. Ertesi sabah Rıza Kaptan, arkadaşlarını güverteye toplamış, düşman denizaltılarının Marmara’da dolaştıklarına dair aldığı resmi haberlerden bahsettikten sonra, çok dikkatli davranılmasını hatırlattı, sonra da:-Yolunuz açık olsun!Diyerek hareket emrini verdi.Sakin ve latif bir bahar sabahı idi. Sultanhisar, etrafını ve ufukları dikkatle araştırarak yoluna devam ediyordu. Marmara adalarını tarassut ederken, bahar sabahının sisleri arasında ufukta bir tekne belirdi. Rıza Kaptan süratle o tarafa dümen kırılması emrini verdi. Biraz sonra bu teknenin bir denizaltı olduğu anlaşıldı. Bu AE-2’den başkası değildi.Sultanhisar, Rıza Kaptanın:-Top başına! Kumandası ile savaşa hazırlandı. Kuvvetler arasında denge yoktu. Kendisinden dokuz misli büyük ve top kudreti o nispette yüksek olan bu gemi ile nasıl başa çıkabilecekti? Bu mukayese, kahraman Türk denizcilerinin hatırlarına bile gelmiyordu.Sultanhisar’ın ufacık topunun ateş menziline girdiği sırada, farkerkildiğini hisseden AE-2 derhal daldı ve iki dakika sonra koca teknenin yerinde mavi zerreciklerden başka eser kalmadı. Fakat Rıza Kaptan ellerinden kaçan bu avı bırakmak niyetinde değildi. Onu arayacak, bulacak ve dövüşecekti. Bütün mürettebat sanki göz kesilmişler, onu arıyorlardı. Sultanhisar, torpil yememek için zikzaklar yaparak etrafı tarıyordu. Gözcülerden birinin:-Sancak tarafında periskop var!Diye bağırması üzerine yeni ve atlı bir heyecan başladı. Evet, sancak tarafından 2.500 metre mesafede suyun üstünde bir periskop görünüyordu. Torpidonun sancak topu nişancısı Ömer Onbaşının savurduğu dört mermiden ikisi boşa gitmedi. Rıza Kaptan: -Yaşa Ömer! Diye bağırdı. İki merminin de periskopa isabet ettiği anlaşılıyordu. Fakat periskop birden kayboldu. Aradaki mesafe 2.000 metreye inince AE-2’nin periskopu tekrar yükselmeye başladı. Sultanhisar artık avının peşini bırakmazdı. Subay ve erlerin moralleri yüksekti. İstanbul’a parlak bir zaferle dönmek istiyorlardı. Bu uğurda ölümü bile göze almışlardı.Sultanhisar tekrar ateşe başladı. AE-2 de iki torpil savurdu. Bunlardan biri torpidomuzu adeta sıyırarak geçti. Fakat yüzlerde en ufak bir korku, hatta endişe izi bile yoktu.Torpilin işe yaramadığını gören AE-2 süratle denizin üstüne çıktı. Şimdi aradaki mesafe 500 metreye inmişti. İngiliz denizaltısı üzerine şiddetli bir top ve tüfek ateşi başladı. AE-2 dalıp çıkıyor, savaş alanından uzaklaşmak istiyordu. Aradaki mesafe 1.000 metreye çıkmış, buna rağmen kaptan kulesi isabet almıştı. Sultanhisar’ın küçük topları ile bu koca denizaltıyı batırmak çok zordu. Âni ve cüretli bir karar vermek lazımdı. Her türlü tehlikeyi göze almadan zafer kazanılamazdı. Rıza Kaptan ellerini açıp dua etti:-Ya Rabbi, sen bizi muzaffer eyle!Sonra müsademe emrini verdi. Sultanhisar, hasmının kıç tarafına bindirmek için bütün sürati ile ileri atıldı. O da son çareye başvurmuş, tehlikeli bir planın uygulamasına geçmişti. AE-2 dördüncü defa daldı. Kendisini muhakkak bir tehlikeden kurtardı. Rıza Kaptan:-Şimdi ne olacak?Diyordu. Evet şimdi ne olacaktı? Türk denizcilerinin bütün sinirleri gerildi. Biraz sonra denizaltı, Sultanhisar’ın tam altından suyun üstüne bir ok gibi fırlayarak onu devirmek istedi. Fakat bu manevra boşa çıktı. Tam su üstüne çıktığı sırada Sultanhisar’ın topları, çok yakınında bulunan AE-2’yi ateş yağmuruna tuttu. Artık İngiliz denizaltısının sonu gelmişti. Nihayet düşman beyaz bayrak çekerek teslim işareti verdi. Torpidodan indirilen filikalar, yavaş yavaş batmakta olan denizaltının mürettebatını topladılar.Sultanhisar’ın güvertesinde üçü subay, yirmi dokuzu er olmak üzere otuz iki esir sıralanmıştı. AE-2 denizaltısının kumandanı Rıza Kaptan’ı ve Sultanhisar’ın subaylarını tebrik ettiler.-Çok cesurâne mücadele ettiniz. Şâyânı takdirsiniz. Dediler. Rıza Kaptan da hasmı ve aynı zamanda meslekdaşı olan İngiliz kumandan teselli etti:-Müteessir olmayınız. Hayatta insanın başına her şey gelebilir, siz vazifenizi yaptınız.Sonra sulara gömülen mağlup denizaltıyı hazırol vaziyette, beraberce selamladılar.Sultanhisar, 30 Nisan 1915 günü öğleden sonra İstanbul’a geldi. Beraberinde parlak zaferinin nişanı olan esirleri de getiriyordu.

Toplam Görüntülenme: 2400

Yayın tarihi: Cuma, 06 Şubat 2004