Bu sayfayı yazdır

7 - GENÇ OSMAN DEDİĞİN BİR KÜÇÜK UŞAK

Cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın fethederek yadigar bıraktığı Bağdad, 89 yıl sonra İran’ın eline geçti. Bu sırada Osmanlı devletinin başında, henüz 12 yaşında bir çocuk olan 4. Murad bulunuyordu. Annesi Kösem Sultan, Vezir-i Azamlığa Hâfız Ahmed Paşa’yı tayin etmiş ve Serdar-ı Ekrem, yani başkumandan vazifesini de vererek, Bağdad’ı İran’ın elinden kurtarmak üzere sefere göndermişti. Hafız Ahmed Paşa, 29 Mart 1626’da kalabalık bir kuvvetle Bağdad kalesi kapılarına dayandı. Ancak bütün hücumları boşa çıkıyor, bir türlü kaleyi zaptetemeye muvaffak olamıyordu. Bu başarısızlığını, padişahın, Bağdad gibi çok mühim bir şehrin ehemmiyetini kavrayamadığı için, kendisine yeteri kadar asker vermemesine bağladı ve görünüşte kendi kendini eleştiren, fakat gerçekte padişahı tenkit eden bir şiir yazarak gönderdi:

        Hâfızâ, Bağdad’a imdâd etmeğe er yok mudur?
        Bizden bir imdad beklersin, sende asker yok mudur?
        Ebû Hanîfe şehrin, Şîîler vîrân ettiler
        Sende hiç gayret-i dîn ü Peygamber yok mudur?

Bu mektubu alan ve henüz 12 yaşında olmasına rağmen çok zekî bir padişah olan 4. Murad, onu derhal vazifeden azletti ve bunu, şu beyti yazarak ona bildirdi:

        Bir âl-i sîret vezîri şimdi serdar eyledim.
        Yüce Peygamber muîn olmaz mı, rehber yok mudur?

Hafız Ahmed Paşa’nın yerine vezir-i azam ve serdar-ı ekrem tayin edilen Hüsrev Paşa, derhal Bağdad’a hareket etti. Bu azimli ve cesur vezir, serhad boylarında yetişmiş, tecrübeli askerlerle çalışmak istiyor ve:

-Sakal ve bıyığına tarak batmamış sabilerin bu orduda yeri yoktur, diyordu.

Önce, İran askerinin yardım yollarını kesmek için Hemedan üzerine yürüdü. Burada bir İran birliğini bozguna uğrattıktan sonra, Hemedan’ı zaptetti. Bu muharebe sırasında bir yeniçeri subayı, bıyıkları henüz terlemiş olan genç bir askerin büyük karamanlıklar gösterdiğini gördü ve bunu Hüsrev Paşa’ya haber verdi. Emrini dinle meyenleri en şiddetli şekilde cezalandıran Hüsrev Paşa, derhal paşaları topladı ve:

-Bıyığına tarak batmamış bir çocuk, ordu-yu hümayuna nasıl katılmış? Ne dersiniz?

Bu söylentiyi bütün paşalar duymuşlardı. Mihriban muharebesinde, kız gibi güzel bir çocuğun kır atını kişnete kişnete yalın kılıç düşman saflarına daldığını bütün asker görmüştü. Paşalardan biri:

-Genç Osman derlermiş devletlim, dedi.

Hüsrev Paşa kaşlarını devirdi. Genç Osman ismini o da duymuştu. Gerçi yüzünü gören yoktu ama, şöhreti dillere destandı.

-İstihza mı edersiniz, Genç Osman bir sabi midir? Dedi.

Paşalar susmuştu. Anadolu beylerbeyi Zor Murtaza Paşa’nın gözleri dolu doluydu.

Osmanlı ordusu Hemedan’dan sonra İran ordusunu tekrar yakalamış ve yine büyük bir bozguna uğratmıştı. Bu savaşta da Genç Osman, cengin en kızgın bir anında kır atıyla ileri atılmış ve önüne geleni devirip, zaferin kazanılmasına mühim bir rol oynamıştı. Hüsrev Paşa, bu muharebede Anadolu sipahilerinin kumandanı olan Zor Murtaza Paşa’yı çağırarak, derhal bu çocuğu bulup huzuruna getirmesini istedi. Bu emir üzerine Murtaza Paşa, dışarı çıktı. Bütün beyler ve paşaların gözleri kapıya dikildi. Merak ve heyecanla bekliyorlardı. Aradan epey zaman geçti, kapı açıldı. İçeriye Murtaza Paşa ile birlikte 15- 16 yaşlarında gözüken, arslan yapılı bir erkek güzeli girdi. Ağır ve vakarlı adımlarla  Hüsrev Paşa’ya yaklaştı, selam verdi. Paşa gür bir sesle sordu:

-Adın nedir?

-Genç Osman

-Bıyığına tarak batmayanların orduya alınmamasını emretmiştim. Hilafına hareket edenlerin cezalandırılacağını bilmez misin?

-Benim bıyığım var!

Halbuki Genç Osman’ın ne sakalı, ne bıyığı vardı. Serdar-ı ekrem ile istihza etmeye gelmezdi. Hüsrev Paşa tarağını çıkarıp uzattı:

-Al öyleyse,  bıyığına batır!

Genç Osman tarağı aldı ve herkesin meraklı bakışları arasında birden üst dudağına sapladı

-İşte bıyık paşam. Mertlik bıyıkta değil, yürektedir.

Beyler ve paşalar başlarını öne eğmişlerdi. Murtaza paşa gözyaşlarını tutamamış ağlıyordu. Hüsrev Paşa da Osman’ın dudağından akan kanlara baktı ve:

-Haydi birliğine git oğul, ben sözümü geri aldım, dedi.

Ordu, 6 Ekim 1630 gecesi Bağdad’ı tekrar kuşattı. Genç Osman, Murtaza Paşa’nın alemdarı olmuştu. Topçu ateşiyle açılan gedikler, şehitlerle doluydu. 8 Kasım akşamı bütün birliklere, ertesi gün umumi taarruza geçileceği bildirildi. 9 Kasım’da başlayan taarruzda Murtaza Paşa, kuvvetlerinin başında ilerliyordu. Genç Osman da yanındaydı. Surlara çok yaklaşmıştı. Naralar, feryatlar birbirine karışıyordu. Baş sancaktar elinde sancağı olduğu halde ileri fırladı, fakat vurularak düştü. Şimdi sıra Genç Osman’daydı. Yanında duran Murtaza Paşa’ya baktı, düşen sancaktarın elindeki sancağı aldı ve koşarak hendeği geçti. Yağmur gibi yağan kurşunlara aldırış etmeden kale bedenine tırmanmaya başladı. Sanki kellesini koltuğuna almıştı. Nihayet emeline ulaştı, surların üzerine çıkmayı başarmıştı. Hemen sancağı dikti, fakat arslan gibi bedeni yüzlerce kurşunla delik deşik olmuştu. Hemen oracıkta son nefesini verdi, şehid oldu. Surların üzerinde dalgalanan sancağı gören Osmanlı askeri, artık zaferin kazanıldığına inanarak büyük bir gayretle surlara yüklendi ve morali iyice bozulan İran askerini geri püskürterek kaleden içeri girmeyi başardı. Zaferden sonra Hüsrev Paşa, Genç Osman’ın hemen bulunmasını emretti.. Onu mükafatlandıracak, kahraman lıklarını padişaha arzedecekti. Biraz sonra gelen haberle, surlara sancağı dikerken şehid olduğunu öğrendi. Demek ki nice bıyığı gür bahadırlardan daha cesurdu.

Bu sefere iştirak eden Kapıkulu Süvarilerinden biri olan Kayıkçı Kul Mustafa, Gencosman için şu ağıtı yaktı:

     Genç Osman dediğin bir küçük uşak
     Beline bağlamış ibrişim kuşak
     Elinde merdânî bir pala bıçak
     Allah Allah deyip geçer Genç Osman

     Bağdad’ın kapısın Genç Osman açtı
     Düşmanın cümlesi önünden kaçtı
     Kelle koltuğunda üç gün savaştı
     Sancağı surlara dikti Genç Osman

     Bağdad’ın içine girilmez yastan
     Her ana doğurmaz böyle bir aslan
     Cennete uçtu ol şah-ı merdan
     Şehidlere  serdar oldu Genç Osman 

Toplam Görüntülenme: 6094

Yayın tarihi: Çarşamba, 07 Ocak 2004