Bu sayfayı yazdır

Basra Güneşi Mâlik bin Dînâr

Mâlik bin Dînâr hazretleri, ömrünü Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uyarak, insanlara nasîhat ederek geçirdi. Hak yolu bulmak isteyenlerin önünde bir güneş olup, yollarını aydınlatırdı. Pek çok nasihati vardır. Buyurdu ki:
“Şu beş şey bedbahtlığın alâmetidir: Birincisi, gözün yaşarmaması. İkincisi, kalbin katı olması. Üçüncüsü, hayâsızlık. Dördüncüsü, dünyâya düşkün olmak. Beşincisi, dünyâ için canından endişe etmektir. Mü’min olan kimse Allahü teâlâdan korkar, boş sözlerden dilini korur.”
Bir gün Basra vâlisi Mâlik bin Dinar’a der ki:
“Ey Mâlik, bize karşı bu kadar ağır konuşabilmen için sana cesâret veren ve bizi mukâbele etmekten âciz bırakan şey nedir biliyor musun? Dünyâya hiç değer vermemen ve bizden beklediğinin olmamasıdır...”

“KÖTÜ ARKADAŞTAN DAHA İYİ!”
Yanına bir köpek gelip oturduğu zaman ona bir şey yapmaz ve kovalamazdı. Buyururdu ki:
“Bu köpek, kötü arkadaştan daha iyidir, kişinin iyi insanları yanında bulup da doğru yola gitmemesi, şer (kötülük) olarak kendisine yetişir.”
Mâlik bin Dînâr kira ile bir ev tutmuştu. Komşusu Yahudi idi. Bu evin güney tarafı Yahudinin evinden yana idi. Yahudi yaptığı pisliği bu duvara atarak devamlı kirletmeyi âdet haline getirmişti. Uzun bir zaman geçmesine rağmen bir şikâyet gelmediğine hayret eden Yahudi, Mâlik bin Dinar’a gelerek, “Helâdan, pis kokudan rahatsız olup olmadığını sordu. Mâlik bin Dînâr ise rahatsız olduğunu, fakat yıkayıp temizlediğini bildirdi. Yahudi hayret içinde bu sıkıntıya niçin katlandığını sorduğunda, cevaben; “Allahü teâlânın rızâsı için.” Çünkü o buyurdu ki: “Ve öfkelerini yutup insanları affedenler.” (Âl-i İmrân 134) Yahudi bunun üzerine “Ne iyi bir din ki, Allah’ın dostu, Allah’ın düşmanının verdiği eziyetlere katlanmakta, asla feryâd etmemekte, kimseye söyleyip şikâyet etmemektedir” diyerek Müslüman oldu.

“KENARDAN YÜRÜ BE ADAM!”
Mâlik bin Dînâr hazretleri kendisi anlatıyor:
“Hasta olduğum bir zamanda kimsem yoktu. Bazı şeylere ihtiyâcım vardı. Yürümeye takatim olmadığı halde, sıkıntı ile yavaş yavaş yürüyerek çarşıya çıktım. Bu sırada şehrin ileri gelenlerinden birisi geçiyordu. Bekçiler bana ‘kenardan yürü be adam’ diye bağırdılar. Takatim olmadığı için yavaş yürüyordum. Biri geldi. Omuzuma şiddetli bir kamçı vurdu. Ertesi gün o adamın elinin kesildiğini duydum...”

Toplam Görüntülenme: 1294

Yayın tarihi: Pazartesi, 15 Eylül 2008