Bu sayfayı yazdır

Tasavvuf, baştan başa edeptir

Ebû Hâşim Sofî hazretleri tasavvufta ilk defâ "sofî" nâmıyla anılan meşhur velîdir. Kûfe’de doğdu. 777 (H.161) senesinde Bağdât'ta vefât etti. Evliyânın büyüklerinden Süfyân-ı Sevrî'nin hocasıdır. Sonra Şam Remle'de bir dergâh yaptırdı. Tasavvuf erbâbı ve muhabbet ehli için yapılan ilk dergâh bu oldu. Bu dergâhda sohbet eden Ebû Hâşim Sofî, sohbetlerinde buyurdu ki:

"Tasavvuf, baştan başa edeptir. Zîrâ her vaktin bir edebi, her makâmın bir edebi ve her hâlin bir edebi vardır. Vakitlerle ilgili edebe riâyet edenler (vaktini iyi şeylerle geçirenler), velî kimselerin makâmına ulaşırlar. Edebi terk edenler, Allahü teâlâya yakın olduklarını zannettikleri hâlde, O'ndan uzaktırlar. Bâzı kullar da vardır ki, kendilerinin zannettiklerinden daha yüksek bir mertebeye sâhiptir, daha sevgilidirler."

"İğne ile dağı devirmek, kalpten kibri söküp atmaktan kolaydır."

"Kişinin nefsini güzel edeb ile süslemesi, ehlini terbiye etmeye sebeptir."

"Allahü teâlâ, kullarının sâdece kendi rızâsını isteyip, onunla hoşnûd olmaları, dünyâdan yüz çevirmeleri için, dünyâyı keder ve üzüntü yeri yaptı."

"Allahü teâlâya karşı edeb, onun emirlerini ihlâs ile yerine getirmek, O'ndan korkmak, çekinmek. Bir belâ ve sıkıntı sırasında insanlara rıfk, güzel muâmele, genişlik zamânında hilm, yumuşaklık ile, nefsin yoksulluğa düşmekten çekindiği zamanlarda cömertlik ve kerem ile davranmak, gücü yettiği zaman affetmek, insanlara merhamet ve şefkat göstermek, fazîletli olmak, gelmeyene gitmek, kötülük yapana iyilik yapmak ve bütün Müslümanlara hürmet etmektir. Çünkü Müslümanlardan her biri mutlaka Allahü teâlânın bir lütfuna mazhardır (onun duâsı insanı Allahü teâlânın rahmetine kavuşturur)."

Bir gün ona; "Aklı başında bir kimse, kendisine zulmeden birini mâzur görebilir mi?" diye soruldu. O da; "Evet, mümkündür. Ama o zulmedeni, kendisine Allahü teâlâ tarafından gönderilmiş bir nîmet olarak bilirse!.."

"Hakîki âlim, suâli cevaplandırırken, kıyâmette; 'Bu cevâbı nereden buldun?' diye sorulacağından korkan kimsedir."
"Firâset sâhibi olduğu iddiâsında bulunmaya, kimsenin hakkı yoktur. Yapılacak şey, başkasının firâsetinden sakınmak ve korunmaktır. Zîrâ Resûlullah efendimiz; "Müminin firâsetinden korkunuz" buyurdu, fakat firâset sâhibi olmaya çalışın buyurmamışlardır. Şu hâlde firâsetten korunmak mevkiinde bulunan bir kimsenin, firâset dâvâsında bulunması nasıl doğru olabilir!"

Toplam Görüntülenme: 124

Yayın tarihi: Cumartesi, 01 Nisan 2023