Bu sayfayı yazdır

BEN YERİMDEN BİR ADIM BİLE KIPIRDAMAM

Birinci Dünya Savaşı'nda, Çanakkale'nin düşmanlar tarafından zorlanması üzerine ittihatçıların telâşlandığı biliniyordu. Bu bakımdan hükümet bâzı tedbirler almayı tasarlıyor du. Meselâ Sultan Reşad’ı Dolmabahçe Sarayı'ndan, eski pâdişahı da (Sultan Hamid) Beylerbeyi Sarayı'ndan kaldırıp, bunların düşman eline geçmeyecek şekilde Anadolu şehirlerine götürülmesi İttihatçıların tasarıları arasındaydı. Sultan Reşad hükûmetin her dediğine boyun eğecek yumuşaklıkta bir insandı. Bu bakımdan onun rızasını almak problem olamazdı. Çetin mesele eski pâdişah Sultan Hamid'in İstanbul'dan Anadolu'ya götürülmesine rıza gösterip göstermeyeceği üzerinde toplanıyordu. Onunla bu temasın gizli yapılması gerek ti. Hattâ o kadar gizli yapılması lüzumluydu ki, bu konuda aracı kullanılması bile mahzurluydu.

Sultan Abdülhamid'le temaslar, Sadrâzam Talât Pasa ile Başkumandan vekili Enver Paşa tarafından yapılmıştı. Oğlu Âbid Efendi bu konuyu şöyle özetledi:"- Paşalar babamı, gece kimsenin göremeyeceği saatlerde ziyaret ettiler. Annemle Sultan Hamid'in diger hanımları ve hizmetkârları, böylesine ânî ve gece karanlığında yapılan ziyaretten fazlasıyla endişelendiler!.. Hattâ babama bir su'i-kast yapılacağı şüphesine düştüler, korku içerisinde titreşip durdular. Ben yanlarındaydım. Sahilden gelen paşaların babamın odasına girmelerini, bütün şiddetiyle çarpan kalbimle izledim. Talât Paşa ile Enver Paşa babamın bulunduğu odaya girdiler. Her ikisi de, eski bir pâdişah olan babama -sanki günün hükümdarı imiş gibi- yerlere kadar temennalarla ilerledi. Tarifi ancak görülmekle mümkün olabilecek aşırı bir saygıyla, hattâ riya dolu bir saygıyla elini öptüler. Kapı aralığından iyice gözetleyebildim. Babam Abdülhamid onları ayakta, fakat hiçbir zaman bulunduğu yerden ilerlemeyerek karşıladı.O gün devleti parmaklarında ve dudaklarında tutan bu iki ünlü paşanın beklenmedik ziyaretleri, hele önceden tahmini mümkün olmayan protokol kaidelerinin üstünde aşırı hürmetleri karşısında, babamın zerre kadar şaşırmadığını ve ziyaretçilerine karşısındaki koltuklara oturmaları için eliyle yaptığı isareti bugün olmuş gibi hatırlıyorum.Ben o anda, bu ziyaretin sebebini bilmeden, merak içinde olan annemle; babamın diğer hanımının birlikte bulundugu odaya koştum. Onlara endişe etmemelerini söyleyerek gördükleri mi çarçabuk anlattım. Paşaların jestini ve aşırı saygılarını öylesine heyecanla anlatmış olacağım ki, bundan kendine göre bir mânâ çıkartan annem Naciye Sultan (1887-1923): "Allah büyüktür. İnşaallah Sultanımı tekrar tahta davet ediyorlar" dedi.Ancak, paşaların babamın yanında uzunca müddet oturduklarını biliyorum. Bu misafirlere o gece, Beylerbeyi Sarayı'nda neler ikram edildiğini unutmuş olacağım.Misafirler gittikten sonra Kadın-Efendiler, Muhafız Beyler ve yakın hizmetkârlar odalarda bu ziyaretin neticesini yorumlamaya çalıştılar. Bir gün sonra öğrendik ki, Talât Paşa ile Enver Paşa, Çanakkale'deki savaşın muhtemel kötü neticelerinden bahsetmişler. Sultan Reşad'la babamın ve Veliahdın Anadolu'ya götürülmeleri plânını açıklamışlar. Eski hükümdardan, tecrübeleri nedeniyle mütalâsını sormuşlar. Sonradan babamın anlattığına göre, paşaları büyük bir sükûnetle dinlemiş. Onlara şahsî görüsünü ve tavsiyesini aşağı yukarı şu sözlerle bildirmiş:"- Ben yerimden bir adım bile kımıldamam ve bir yere gitmem. Biraderim Pâdişah (Sultan Reşad) için de tavsiyem, saraydan asla ayrılmamasıdır. Allah göstermesin bir ayrılık hem ordunun, hem milletin mânevîyyatını bozar. Yenilmek mukadderse bu ayrılık onu çabuklastırır.Ben pâdişah iken, Balkan milletleriyle toprağımızda gözü olan ve ülkemizi parçalamak isteyen büyük devletlerle daima barış yolunda yürümeye çalıştım. Pâdisahlıktan ayrılırken yeni idareye miras olarak büyük bir vatan toprağı bırakmıştı. Bu değerli topraklar gün geçtikçe düşmanlarımızın eline geçti. Kala kala elde bugünkü toprağımız var. Şayet Çanakkale'de tutunamazsanız, bu durumunuz İstanbul'un düşman eline geçmesine hizmetten baska bir şeye yaramaz.Ben, büyük ceddim Fâtih Sultan Mehmed Hazretleri'nin zaptedip milletimizin gözbebeği haline gelen ve devletimizin merkezi olan İstanbul'u düşman işgâli altında görmektense, toprağın altına girmeyi ve onların kurşunları ile bu sarayda ölmeyi tercih ederim. Biraderimin (Sultan Reşad'ın) İstanbul'u terk etmesi yolundaki tavsiyenize gelince, bu husus tarihimize büyük bir leke olarak geçer. Bundan kat'i olarak vazgeçilmesini tavsiye ederim."

Toplam Görüntülenme: 2146

Yayın tarihi: Çarşamba, 03 Ağustos 2005