Hanım evliyâ Râbia-i Adviyye
Râbia-i Adviyye hazretleri Tâbiînden ve hanım evliyânın büyüklerindendir. Annesi ve babası, o daha küçük iken vefât etti. Üstelik, Basra'da kıtlık ve fevkalâde pahalılık vardı. Kimsesiz kalan Râbia'yı zâlim bir kimse yakaladı ve köle olarak altı gümüş karşılığı bir ihtiyara sattı. O ihtiyarın hizmetçisi olarak, gösterilen zor işleri sabırla yapmaya çalışıyordu. Allahü teâlânın takdirine râzı oldu. Edebi fevkalâde idi...
Bir gün karşısına bir nâmahrem, yabancı çıktı. Ondan sakınayım diye hızla giderken düşüp kolu kırıldı. Acz ve kırıklık içinde, mahzûn olmuş bir kalb ile Allahü teâlâya yalvardı. "Yâ Rabbî! Garib ve kimsesizim. Yetim ve öksüzüm. Köle edildim. Bir de kolum kırıldı. Lâkin ben bunların hiçbirine üzülmüyor, yalnız senin rızânı istiyorum. Benden râzı olup olmadığını da bilmiyorum" dedi. Bu sırada bir ses duydu. "Üzülme, sen âhirette meleklerin bile imreneceği bir makamda bulunacaksın" diyordu... Râbia tekrar efendisinin evine döndü. Günlük hizmetleri yerine getirir, akşama kadar ayakta dururdu. Bununla beraber her gün oruçlu olur, geceleri de Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle geçirirdi. Bir gece efendisi uyandığında Râbia'nın odasından sesler geldiğini işitti. Pencereden bakınca, Râbia'nın, secde ettiğini, Allahü teâlâya şöyle yalvardığını duydu. Diyordu ki: "Ey Rabbim! Benim arzumun senin emrine uymak olduğunu biliyorsun. Benim saâdetim senin huzûrunda bulunmaktır. Eğer elimden gelse, sana ibâdetten, bir ân geri kalmam. Fakat ev sâhibimin hizmetinde bulunduğum için ona hizmet ediyorum ve sana gereği gibi ibâdet edemiyorum..." Ev sâhibi, bunları duydu. Ayrıca, Râbia'nın başı üstünde bir kandil bulunduğunu, kandilin bir yere asılı olmadan havada durduğunu, odanın o kandilin nûru ile aydınlandığını gördü ve hayretten donakaldı. "Artık Râbia köle olamaz!" diyordu. Sabaha kadar uyuyamadı... Sabah olunca hemen Râbia'yı çağırdı ve dedi ki: "Artık serbestsin. Dilediğini yap. Ama burada kalırsan ben sana hizmet ederim." Râbia; "Gideyim" dedi. Oradan ayrılıp küçük bir eve yerleşti. Bütün vakitlerini ibâdetle geçirir, bir gün ve gecesinde bin rekat namaz kılardı... Kefenini dâimâ yanında taşır, namaz kılacağı zaman onu serer, üzerine secde ederdi. Kefeni yanında olmadan gezdiğini, kefenini beraberine almadan konuştuğunu kimse görmedi... Bu hanım evliyâ, 752 (H. 135) yılında Kudüs civârında vefât etti...
Toplam Görüntülenme: 109
Yayın tarihi: Pazar, 28 Nisan 2024
Bunları okudunuz mu?
- Korku ve ümit, âhiret inancından doğar
- Her harfin kendine has manâları vardır
- Yolumuzun esası, zaruri olan ile yetinmektir
- Her varlık, Allah'ı tesbih eder
- O gâzilerle harp etmek akıllıca bir iş değildir
- Velîlerin büyüklüğünü din câhili anlayamaz!
- Allahü teala dilediğini temize çıkarır
- Dünyâyı isteyen kimse, deniz suyu içen gibidir!
- Mümine eziyet etme, câhili karşına alma!
- Öfkeden intikam hırsı hüzünden dert doğar!