Abdülvehhâb Sa’lebî

Abdülvehhâb Sa’lebî rahmetullahi aleyh, Mâlikî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 362 (m. 973) senesinde Bağdad’da doğdu. 422 (m. 1031) senesinde Mısır’da vefât etti. Vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:

(Saadet), Cennetlik olmak demektir. (Şekâvet), Cehennemlik olmak demektir. Saadet ve Şekâvet, Allahü teâlânın iki hazînesi gibidir. Birinci hazînenin anahtarı, tâat ve ibâdettir. İkinci hazînenin anahtarı, mâsıyyet yâni günahlardır. Allahü teâlâ, her insanın Sa’îd veya Şakî olacağını ezelde biliyordu. Bu bilgisine (Kader) denir. [Buna alın yazısı diyoruz. ] Sa’îd olacağı ezelde bilinen kimse, Allahü teâlâya itaat eder. Ezelde, Şakî olacağı bilinen kimse, hep günah işler. Dünyada herkes, Sa’îd veya Şakî olduğunu, amelinden anlayabilir. Âhireti düşünen din âlimleri, herkesin Sa’îd veya Şakî olduğunu böylece anlar. Dünyaya dalmış olan din adamı ise, bunu bilmez. Her izzet ve her nîmet, Allahü teâlâya, ihlâs ile itaat ve ibâdet etmektedir. Her kötülük ve sıkıntı da, günah işlemekten hâsıl olur. Herkese dert ve belâ, günah yolundan gelir. Rahat ve huzur da, itaat yolundan gelmektedir.
Onun, insanların îman etmelerine, ibâdet yapmalarına ihtiyacı yoktur. Kâfir olmalarının ve günah işlemelerinin Ona hiç zararı olmaz. Mahlûklarına Onun hiç ihtiyacı yoktur. İlmi, zulmetin temizlenmesine, cehli de, günah işlenmesine sebep yaptı. İlimden îman ve tâat doğmakta, cehilden de küfür ve günah hâsıl olmaktadır. Tâat, çok küçük olsa da, kaçırmamalı! Günah, pek küçük görünse de, yaklaşmamalıdır!..
Her mümini kendinden iyi bilmelidir. O mümin, Allahü teâlânın çok sevdiği kulu olabilir. Herkes için ezelde yapılmış olan takdîr, hiç değiştirilemez. Hep günah işleyip, hiç tâat yapmamış olan bir Müslümanı, Allahü teâlâ, dilerse affeder. Bekara sûresinin otuzuncu âyetinde, Melekler, meâlen, (Yâ Rabbî! Yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek olan insanları niçin yaratıyorsun) dediklerinde, (Onlar fesat çıkarmazlar) demedi. (Sizin bilmediklerinizi ben bilirim) buyurdu. (Lâyık olmayanları lâyık yaparım. Uzak kalanları yaklaştırırım. Zelîl olanları azîz ederim) buyurdu. Siz onların işlerine bakarsınız. Ben kalblerindeki îmana bakarım. Siz, günahsız olduğunuza bakıyorsunuz. Onlar, benim rahmetime sığınırlar. Sizin günahsız olduğunuzu beğendiğim gibi, Müslümanların günahlarını affetmeyi de severim. Benim bildiğimi sizler bilemezsiniz. Îmanı olanları, ezelî olan lütfuma kavuşturur, ebedî olan lütfum ile hepsini okşarım, buyurdu.

Toplam Görüntülenme: 1249

Yayın tarihi: Cuma, 16 Kasım 2012

Bunları okudunuz mu?