Fıkıh ve hadîs âlimi İmâm-ül-Haremeyn

İmâm-ül-Haremeyn Cüveynî, Şafiî mezhebinde meşhur fıkıh ve hadîs, âlimidir. 419 (m. 1028) senesinde Horasan’da Nişâbûr şehrinin Cüveyn nahiyesinde doğdu. 478 (m. 1085) de Nişâbûr’da vefât etti...

İLK DERSİ BABASINDAN ALDI
Cüveynî’nin ilk hocası, zamanın büyük âlimlerinden olan babası Abdullah bin Yûsuf’tu. Ondan temel din ve âlet ilimlerini öğrenip, hadîs ve fıkıh ilmini tahsil etti. Ebü’l-Kâsım Kuşeyri ve daha birçok meşhur âlimden ilim öğrendi. Daha tahsili sırasında yüz cild eseri okuyup mütâlâa etti. O, ilmin her dalında öğrenmesi mümkün olduğu kadar öğrenmiş ve bu hususta çalışmıştır.
İmâm-ül-Haremeyn, henüz yirmi yaşına girmek üzere iken, babası vefât etmiş, kendisi de onun yerine müderris olmuştur. Bir taraftan yüzlerce talebeye ders veriyor, bir taraftan da kendi ilmini arttırmak için Beyhakıyye Medresesi’ne giderek, büyük âlim Ebü’l-Kâsım Kuşeyri’nin derslerine devam ediyordu. Daha sonra oradan ayrılıp; önce Samarra’ya, sonra da Bağdad’a giderek, oranın âlimleri ile sohbet etti. Zamanla şöhreti her tarafa yayıldı. Sonra Hicaz’a giderek, Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevverede dört sene kaldı, ilim ve ibâdetle meşgul oldu. Kendisine, “İmâm-ül-Haremeyn” ya’nî Mekke ve Medine’nin imâmı, Mekke ve Medine’nin en büyük âlimi unvânı verildi. Nihayet Alp Arslan Selçuklu devletine sultân olunca, âlimlere çok kıymet veren Nizâm-ül-mülk’ü vezir tayîn etti. Nizâm-ül-mülk’ün daveti üzerine İmâm-ül-Haremeyn, Nişâbûr’a döndü. Nişâbûr’daki “Nizamiye Medresesi” müderrisliğine getirildi...

AYNI MEDRESEDE OTUZ SENE...
Zamanın hükümdar ve devlet ricalinden büyük hürmet gören İmâm-ül-Haremeyn, o muazzam ilim müessesesinde, otuz sene kadar ilim yaymaya muvaffak oldu. Ders verdiği otuz yıl boyunca, bir kısmı meşhur âlim ve devlet adamı olmak üzere, her gün dersine gelen talebe sayısı üç yüzden aşağı düşmezdi...
İmâm-ül-Haremeyn ömrünün sonuna doğru sarılık hastalığına tutuldu. Bu hastalık sebebiyle bir müddet derslerine ara verdi. Sonra iyileşip ders vermeye devam etti. Bir müddet sonra tekrar hastalanıp, hararet sebebiyle zayıf düştü. Nişâbûr’a yakın bir köy olan Bestakan’a tebdîl-i hava için gitti. Burası, havası serin, suyu tatlı bir yerdi ancak hastalıktan kurtulamayıp, orada vefât etti.

Toplam Görüntülenme: 1381

Yayın tarihi: Salı, 19 Mayıs 2009

Bunları okudunuz mu?