Hadîs âlimi İbni Asâkir

İbn-i Asâkir hazretleri, gerek medresede ve gerekse başka yerlerde bulunduğu zaman erkenden kalkar, sabah ezânını kendisi okurdu. Kendisine bir şey takdim edildiği zaman, onu yalnız yemezdi. Medresede bulunanları da da’vet ederdi. Kendisine düşmanlık edenlerin yanından geçmezdi. Niçin böyle yaptığı kendisine sorulunca “günaha girmelerinden korkuyorum” derdi.

“ŞAM’IN NİZAMİYESİ”
Âdil bin Eyyûb bu mübarek zatı Tekviyye Medresesi’nde ders okutmakla görevlendirdi. Bu medrese, “Şam’ın Nizamiyesi” diye meşhur olmuştu. Derslerini bitirdikten sonra, Dımeşk Câmii’nde, küçük bir odaya gider, orada yalnız başına kendisini ibâdete ve kitap mütâlâasına verir, fetvâlara cevap hazırlardı... 
İbn-i Asâkir’in yanına insanlar devâmlı gidip gelirler, ondan çok istifâde ederlerdi. Yanına gelenler, onun yanında kalmaktan hiç usanmazlardı. Çünkü o, vekar sâhibi, yumuşak tabiatlı ve nûrânî yüzlü idi. Otururken, kalkarken ve yürürken, devâmlı Allahü teâlâyı zikrederdi. Dili Allahü teâlâyı anmaktan hiç boş kalmazdı. 
İbn-i Asâkir hazretleri, Resûlullah efendimizden önce yaşamış olan Kus bin Sâide’nin şu beyitlerini tekrar eder, okur ve ağlardı: “Evvel gelip geçenlerde bizim için ibret alacak şey çoktur... Ölüm ırmağının girecek yerleri var amma, çıkacak yerleri yoktur... Büyük, küçük hep göçüp gidiyor. Giden geri gelmiyor... Şuna kesin olarak inandım ki, herkese olan (onlara gelen ölüm) bana da olacaktır...”
İbn-i Asâkir vefât ettiği zaman, cenâzesi çok kalabalık oldu. Namazını Sultân Azîz bin Âdil kıldırdı. Vefâtında bulunan birisi şunları anlatır: 

NAMAZDAKİ GİBİ OTURDU VE...
Fahrüddîn İbni Asâkir vefât ettiği günün öğle namazını kıldı. Sonra ikindi namazı vaktini sordu. Kendisine daha ikindi vaktine vakit olduğu söylendi. O zaman su istedi. Abdest aldı. Namazdaki gibi oturup: “Rab olarak Allahü teâlâdan, din olarak İslâmdan, Peygamber olarak da Muhammed’den (sallallahü aleyhi ve sellem) râzıyım, Allahü teâlâ bana hüccetini telkin etsin. Sürçmemi gidersin, gençliğime merhamet eylesin, yalnızlığımı gidersin” dedikten sonra ‘ve aleyküm selâm’ dedi. Biz o zaman, yanına meleklerin geldiğini anladık. Kendisine selâm vermişlerdi. Sonra rûhunu teslim etti ve hocası Kutbüddîn Mes’ûd Nişâbûrî’nin kabrinin yanına defnedildi.

Toplam Görüntülenme: 1455

Yayın tarihi: Perşembe, 02 Temmuz 2009

Bunları okudunuz mu?