Muhammed Kurd Efendi

Muhammed Kurd Efendi, Osmanlılar zamânında yetişen İslâm âlimlerinden ve tasavvuf büyüklerindendir. Aslen Rumeli’de, Filibe’nin otuz altı kilometre batısında, Meriç Nehri sâhilinde ve demir yolu hattı üzerinde bulunan meşhur Tatar Pazarcığı kasabasındandır. 1524 (H.931) senesinde doğdu. 1588 (H.996) senesinde vefât edip, babası Helvacı Ömer Efendinin yanına defnolundu...

BİR REHBER ARIYORDU!..
Tahsilini İstanbul’da yapan Muhammed Kurd Efendi, medrese tahsilinden sonra tasavvufa karşı alâka duyup, velîlerin sohbetlerine devâm etti. Kendisini yetiştirecek kâmil ve olgun bir velî aradı. Bu ateşle yanıp tutuştuğu sırada İstanbul’dan memleketine gitmek üzere yola çıktı. Sofya’ya geldiği sırada Sofyalı Bâlî Efendi ismindeki âlim ve velî bir zât ile karşılaşıp onun sohbetine ve hizmetine devâm etti. Tasavvuf yolunda ilerleyip insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmak husûsunda icâzet, diploma aldı... 
Bâli Efendi onu kendi memleketinde irşâd vazîfesine getirdi. Bâlî Efendi 1553 senesinde Sofya’da vefât edince, vasiyeti üzerine onun halîfesi olarak vazîfesini yürüttü. Sofya’da onun dergâhında talebelere ders vermeye ve insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmaya başladı. Ders verdiği talebeler ve diğer insanlar ondan çok istifâde ettiler. Kanuni Sultan Süleyman Han tarafından Zigetvâr’ın fethinden sonra sınırlara çıkıp, Mustafa Paşaya çok yardım etti. Budin’e (Budapeşte) gitti. Sınırdaki nice kaleler onun bereketi, gayret ve himmeti ile fetholundu. 
Kanuni’den sonra padişah olan Sultan İkinci Selim, onu sever ve hürmet ederdi. İkinci Selim’den sonra padişah olan Sultan Üçüncü Murâd Han da ona çok hürmet ve iltifât ederdi.

İSTANBUL’DA DA TALEBE YETİŞTİRDİ...
Bir ara, İstanbul’da Çarşamba semtinde, Fethiye’de bulunan Mehmed Ağa Câmiinin yanındaki Halvetiyye Tekkesine yerleşen Muhammed Kurd Efendi, orada talebe yetiştirmeye devâm etti...
Muhammed Kurd Efendi, İstanbul’da bulunurken, 1588 (H.996) senesinde, hocasının kabrini ziyâret için Sofya’ya gitti. Kendisi ve yanında bulunanlar, Bâlî Efendinin kabrini ziyâret ederken, çok feyzlere, bereketlere kavuştular. Bundan sonra akrabâ ziyâreti için Tatar Pazarcığı’na geldi. Orada hastalandı. Nakledilir ki, hastalığı şiddetlenip vefâtı yaklaştığında bile, hiç âh vâh etmedi. Sabretti. Vefat etmeden önce buyurdu ki: 
“Cenâb-ı Hakk’ın takdîrine tam râzı olduk. Ondan gelen baş üstüne...”

Toplam Görüntülenme: 1434

Yayın tarihi: Perşembe, 20 Mayıs 2010

Bunları okudunuz mu?