Münâzara ve muhâlefet!..

Bahâeddînzâde, Osmanlılar zamânında Anadolu’da yetişen evliyânın büyüklerinden olup, tefsîr, hadîs ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimidir. 1545 (H.952) senesinde Kayseri’de vefât edip, hocasının hocası Şeyh İbrâhim-i Kayserî hazretlerinin yanına defnolundu...

FIKH-I EKBER’İ ŞERH ETTİ
Fen ve din ilimleri ile Arap dili üzerinde çok geniş ve tam bilgiye sâhip idi. Tefsîr ve hadîs ilimleri üzerinde de çok geniş ihtisâsı vardı. İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe hazretlerinin Fıkh-ı Ekber’ini şerh ederek, kelâm ve tasavvufun ayrı gibi görünen kısımlarını en iyi şekilde îzâh edip açıkladı.
Behâeddînzâde hazretlerinin sohbetleri gâyet tatlı idi. Dinleyenlerin gönlünü çeker, bağlananların kalplerini mânevî kirlerden temizlerdi. Buyurdu ki:
“Üç kimsenin hiçbir ibâdeti kabûl olmaz. Müşrik, kâfir ve râî... Râî, dîn-i İslâmın bildirdiği hükümleri bırakıp, kendi re’yi, görüşü ile amel eden kimsedir.”
“Bir kimse Müslümânım dediği zaman Allahü teâlâ onun ameline bakmadan bırakmaz. Amel ettiği vakit verâ yâni şüphelilerden sakınmasına bakar. Verâ sâhibi olunca da niyetine bakar. Niyeti hâlis, Allah rızâsı için ise, artık diğer kusurlarını Allahü teâlâ düzeltir.”
“Günâhın küçüklüğüne bakma. Fakat kime karşı âsî olduğuna bak.”
“Bir kimsenin münâzara ve muhâlefet yaptığını, sâdece kendi görüşünü beğendiğini, ısrarlı bir tutum içerisinde olduğunu görürsen; hüsrânın tamam olduğunu bil.”
“Bugün ilim, onu vâsıta yapıp karnını doyuranların eline geçti.”

“ÖLDÜRÜRLERSE ŞEHİD OLURUM”
Behâeddînzâde Efendi zamânında bâzı uygunsuz hâller zuhûr etmişti. Bu hâllere devlet ileri gelenlerinden de bulaşanlar oluyordu. Behâeddînzâde hazretleri bâzı densiz kimselerin dînimize uymayan işler yapmalarına müsâade edilmeyip, bunlara mâni olunması gerektiğini söyledi. Onun bu sözleri, o uygunsuz kimselerin kulağına gidince, onlar bu zâta sinirlendiler. Hattâ öyle oldu ki, Behâeddînzâde’nin talebeleri, o uygunsuz kimselerin, hocalarına bir zarar vermelerinden endişelenmeye başladılar. Bu endişelerini kendisine arz ettiklerinde, şu mühim ve açık cevâbı verdi: 
“Dostlarım! Sizin korku ve endişeniz bende yoktur. Allahü teâlânın izni ve koruması ile onların zararından korkmam. Eğer beni öldürecek olurlarsa şehîd olurum. Eğer beni bu beldeden uzaklaştırırlarsa, hicret etmiş olurum. Bunların hepsi, Hakk’ı taleb edenler için saâdettir. Hepsinin karşılığında nihâyetsiz sevaplar ve sayısız faydalar vardır...” 
Bunları söyledikten kısa bir zaman sonra vefat etti.

Toplam Görüntülenme: 1432

Yayın tarihi: Pazar, 26 Eylül 2010

Bunları okudunuz mu?