ay­rı Düş­müş ­bir Garî­bim...

ay­rı Düş­müş ­bir Garî­bim...
"ONA NE OL­DU?.."
"Ey aziz­ler! Ay­rı düş­müş bir ga­ri­bim. Mih­ne­tim çok. Ga­mı­mı pay­la­şa­cak kim­se yok!" On­lar da de­di ki:
"Ya bu âna ka­dar ga­mı­nı kim ile pay­la­şır­dın?" De­di ki:
"Bir se­ne­den be­ri, her gün bu şe­hir­den bir kim­se ge­lip, be­nim ile ün­si­yet eder, il­gi­le­nir­di. Bü­tün ih­ti­yâç­la­rı­mı te­min edip, gi­der­di..."
"İs­mi ne­dir" di­ye sor­du­lar:
"İs­mi­ni bil­mi­yo­rum. Ken­di­si­ne sor­dum, ce­vâb ver­me­di ve 'be­nim mer­ha­me­tim Hak için­dir, dün­yâ şöh­re­ti için de­ğil­dir' de­di." "Sû­re­ti [yü­zü] ve hey'eti [vü­cû­du] na­sıl­dı?" de­di­ler. De­di ki:
"Ben âmâ­yım. Am­mâ, bu ka­dar bi­li­rim ki, iki gün­dür ya­nı­ma uğ­ra­yıp, ah­vâ­li­mi sor­mu­yor." De­di­ler ki:
"Dav­ra­nış­la­rı na­sıl­dı?" De­di ki:
"Meş­gû­liy­ye­ti tes­bih ve teh­lil ile idi. Hat­tâ, tes­bih ve teh­li­li­ne me­lek­ler­den ce­vâb işit­tim. Bel­ki, ka­pı ve du­vâr­la­rın ta­zim et­di­ği­ni de his­se­der­dim. (Mis­kin mis­kin ile ga­rib ga­rib ile otu­rur) bu­yu­rur­du..." Ha­sen ve Hü­seyn "ra­dı­yal­la­hü teâ­lâ an­hü­mâ" bu ha­ber­den gir­yân olup, de­di­ler ki:
"Ey der­viş! Bu söy­le­di­ğin ni­şân­lar, Ali bin Ebi Tâ­lib'in ni­şân­la­rı­dır." De­di ki:
"Ey mah­dûm­lar [oğul­lar]. Ona ne ol­du?" De­di­ler ki:
"Bir bed­baht onu şe­hid et­ti. Biz onun kab­rin­den ge­li­riz..." Der­viş bu ha­ber­den çok muz­da­rib olup [üzü­lüp], fi­gâ­na baş­la­dı. De­di ki:

"KAT­RE DER­YA­YA KA­VUŞ­TU..."
"Ey şeh­zâ­de­ler! Bü­yük ced­di­niz hür­me­ti için ol­sun, be­ni o ser­ve­rin me­zâ­rı ya­nı­na gö­tü­rün!" Ha­san ve Hü­se­yin "ra­dı­yal­la­hü teâ­lâ an­hü­mâ" mer­ha­met edip, bir eli­ni haz­ret-i Ha­san ve bir eli­ni haz­ret-i Hü­se­yin tu­tup, emir-ül mü'mi­nin Ali'nin "ra­dı­yal­la­hü teâ­lâ anh" kabr-i şe­ri­fi­ne gö­tür­dü­ler... O der­viş, ka­bir üze­ri­ne dü­şüp, de­di ki:
"Ey Al­la­hım! Bu ka­bir sâ­hi­bi­nin hür­me­ti için, ben fa­ki­ri, hor ve ze­lil, kim­se­siz bı­rak­ma. Bu dert­le­ri­me or­tak ola­na ka­vuş­tur!.." Duâ­sı, Al­la­hü te­âlâ­nın ka­zâ hük­mü­ne uy­gun olup, o ân rû­hu­nu tes­lim et­ti. Beyt: "Kat­re [dam­la] der­yâ­ya [de­ni­ze] ka­vuş­tu/Zer­re hur­şi­de [gü­ne­şe] in­ti­kâl et­ti [ka­vuş­tu]..."
Haz­re­ti Ha­san ve Hü­se­yin o der­vi­şin tec­hiz ve tek­fi­ni­ni ya­pıp, na­mâ­zı­nı kı­lıp, o mev­ki­de def­net­ti­ler...

Tevekkül Eden Kimse Cömert Olur

Vehbi Tülek

Felsefecileri Kerpiçle Susturan Zat!

Vehbi Tülek

Ağlayıp Sızlamak, Derdi Belâyı Geri Çevirmez

Vehbi Tülek

Hanefî Mezhebinde Namazın Sünnetleri

Vehbi Tülek

Fakirlik Korkusu Olan Şeytana Itâat Eder

Vehbi Tülek