1001 Osmanlı Hikayesi
• 22.06.2005
Vehbi Tülek
Yıl 1453, mevsim bahar idi. Bizans'tan Tebriz ve Semenkand'a ulaşan haberler Osmanoğlu Mehmed Hân'ın Kral Konstantin'i yendiği ve İstanbul'u aldığını bildiriyordu. Haberciler bir şey daha ilâve ediyorlardı sözlerine: "Cihangir hükümdar, Moğol istilacılarına hiç benzemeyen ilim ve hikmet sahibi münevver bir genç... Kılıcın zaferini kelâm ve kalemin hüneri ile tartıyor..." Orta Asya hâkanları düşünüyorlardı... Bu gazanfer yarın doğuya yönelirse ne yapacaklardı?.. Tebriz hükümdarı Uzun Hasan hemen ona bir elçi göndermeyi planladı ve meşhur astronomi ve matematik âlimi, memleketin medâr-ı iftihârı mümtaz insan Ali Kuşçu 'yu yola çıkardı. Uluğ Bey'in gözde talebesi ve şarkın o asırdaki hikmet güneşi olan Ali Kuşçu'ya acaba nasıl muâmele olunacak, deneyecekler ve ona göre genç Sultân Fâtih Mehmed Hân'a karşı politika geliştireceklerdi.Ulaklar, Ali Kuşçu'nun 200 kişilik bir kafile ile Osmanlı hudutlarından giriş yaptığını Sultan Fâtih'e bildirdikleri gün, şu mealde bir ferman çıkarıldı: "Her vilâyet menzilinde kendilerine bin altın yol harçlığı verile..."