baban Gelirse, Beni Çağır Oğul!
"ALİ'MDEN HABER VAR MI?"Ali gitmişti bir kış soğuğunda. Cepheden şehitlerin haberi tez ulaşıyordu köye. "Ali'mden bir haber var mı?" diyordu Adeviye kalbi yerinden fırlarcasına. Bir haber yoktu Ali'den. Sağ mıydı, yaralı mıydı, adı sanı bilinmez bir yerde şehitlerin arasına mı karışmıştı, bilen yoktu... Adeviye günlerce, mevsimlerce bekledi, bekledi...
Günler yokluk, kıtlık ve sıkıntıyla geçiyordu. Asker Ali'den iyi veya kötü, bir haber gelmiyordu. Adeviye'nin tesellisi minik yavrusu Cevdet'i olmuştu. Çalan her kapı, duyulan her ayak sesi, Adeviye'nin yüreğini hoplatıyordu. Ya gelen Ali ise! Rüyalarına sık sık giren Ali, evine gelmiyordu bir türlü...
...Ve, babasının bir fotoğrafını göremeden büyüyen Cevdet, yürümeye başlamıştı... Cevdet, Çanakkale'yi anlatan ninnilerle büyümüş; masal yerine, destanlar dinlemişti anasından.
Ülke düşmandan temizleneli yıllar olmuştu. Ali'nin âkıbetinden haber yoktu. Köylü; "Kocan şehit olmuştur, bekleme artık Ali'yi" diyemedi...
Yaslı anacığına acısını unutturmaya çalışan Cevdet büyümüş, iş güç sahibi olmuştu. Adeviye ne vakit bir yere gidecek olsa, "Baban gelirse, çağır beni oğul!" derdi...
CEVDET'İNE DİYECEKLERİ VARDI!..
Günler yerinde durmadı. Zaman çark misali döndü. Alınlarda çizgiler derinleşti, saçlara beyazlıklar aktı. Adeviye, Ali'nin geleceği ümidiyle yaşadı durdu...
Savaş yıllarının taze gelini, şimdilerin nurlu ninesi Adeviye, güçten takatten kesilmişti artık. Geri dönülmez hastalığın pençesine düşmüştü. İyice ağırlaşmıştı... Cevdet'ini yanına çağırdı, yavaşça "Oğlum!" dedi. "Bana iyi baktınız. Hakkınızı helâl edin. Baban bir gün gelirse ona; annem seni hep bekledi, de..."
Cevdet'in ve oradakilerin gözlerinden sicim gibi yaşlar süzülürken, Adeviye aniden irkilerek doğruldu, kapıya doğru gülümseyerek "Hoş geldin Ali, hoş geldin!" diyerek ruhunu teslim etti...