İbn-i Sirin
O "Hadis İmamı"dır...İbn-i Sirin hazretleri, hadis ilminde isnada çok ehemmiyet verir. O yıllarda talebeleri bu titizliğin lüzumunu kavrayamazlar, ancak ortalık karışınca hocalarının hassasiyetini anlarlar. İbn-i Sirin âyet-i kerimelerin hangi hadise üzerine inzal olduğunu araştırır ve talebelerine sadece Sahabe-i kiramın yaptığı tefsirleri aktarırdı. Kendisi müctehid olmasına rağmen bütün fıkhi meseleleri sahabelere danışırdı. İşte bu yüzden talebelerinin arasından Şâb'i ve Malik bin Dinar gibi zirveler yetişir...
300.000 hadis-i şerif ezbeleyerek "Hadis İmamlığı" derecesine yükselen İbn-i Sirin hazretlerinin, rüya tabirinde de eşi benzeri yoktu. Bu konuda bir de kitap yazmıştı. Rüyayı "Hadis-i nefs", "Tahvif-i şeytan" ve "Tebşir-i Rahman" olmak üzere üçe ayırmıştı...
"Alan da O, veren de O"
İbn-i Sirin hazretleri, evinde her cuma paluze (bir nevi tatlı) pişirtir hem çoluk çocuğuna hem gelene gidene yedirirdi. 41 çocuğu olmuştur, ancak Abdullah'tan gayrisi bebek iken ölür. 40 defa evladını da kendi elleriyle defneder ama bir kere bile "üf" demez. Dil ile "Alan da O (Allah Celle Celalüh) veren de O" demek kolaydır ama o bunu hal ile söyler...
Bu mübarek zat, ölüm hastalığında tamamen Allahü teâlâya müteveccih bulunuyordu. Vefatından biraz önce gelen ziyaretçilere şunu söylemişti:
"Şiddetli bir bela içindeyim. Acıkıyorum, yiyemiyorum. Susuyorum, kana kana içemiyorum. Uzun müddet uyuyorum, fakat biraz uyuklamaktaki zevki duyamıyorum..."
Kelime-i şehadeti söyleyerek çok güzel can verir. Hasan-ı Basri gibi bir zirveyle aynı kubbe altında yatmakla şereflenir...