hindistan'ın Aynası Ahî Sirâc
Tasavvufta kemâle geldi...Ahi Sirâc, bundan sonra Mevlânâ Rükneddin'in huzûrunda; Kâfiye, Mufassal, Kudûri ve Mecma'ul-Bahreyn adlı eserleri okudu. Bunları da bitirdikten sonra, tekrar Hâce Nizâmüddin-i Evliyâ'nın huzûruna gelerek, üç sene daha kalıp, tasavvuf yolunda kemâle geldi. Hâce hazretlerinin sohbetleri bereketiyle, tam bir olgunluğa kavuşup, icâzet ve hilâfet almakla şereflendi...
Hocası, Ahi Sirâc'a kitaplarından ve elbiselerinden bâzılarını yâdigâr verip, onu insanları irşâd etmek, onlara doğru yolu göstermek üzere, memleketi olan Lüknov'a gönderdi. Gittiği yeri, evliyâlık güzelliği ile süsleyip aydınlattı. Hâce Nizâmüddin onun için; "O, Hindistan'ın aynasıdır" buyurmuştur...
Ahi Sirâc, irşâd ile insanlara rehberlik edip İslâmiyeti anlatmak ve yaşatmakla vazifelendirilip Lüknov'a gelince, ilme susamış olanlar etrafında toplanmaya başladı. Hocası hazret-i Hace'ye lâyık bir talebe idi. Ondan aldığı yüksek ilimleri, feyz ve bereketleri etrâfına yaymaya başladı. Çok talebe yetiştirdi. Binlerce kişi ondan istifâde edip, ilim öğrendiler...
Kabir gibi bir yer kazdı!
Rivâyet edildiğine göre, Ahi Sirâc hazretleri, vefatına yakın zamanda kabir gibi bir yer kazıp, hocasının huzûrundan ayrılırken kendisine verdiği elbiselerini oraya koydu. Üzerini de aynen kabir gibi yaptı ve buna da "Elbiseler mezarı" denildi.
Ahi Sirâc vefât ederken "Cenazemi 'elbiseler mezarı'nın ayak ucuna gelecek şekilde defnedin" buyurdu ve bir müddet sonra da vefât etti. Talebeleri vasiyeti yerine getirip, hocalarını elbiseler mezarının ayak ucu tarafında hazırladıkları bir kabre defnettiler...