iki Çul Sahibi Abdullah El-müzeni
KAÇMAK İÇİN FIRSAT KOLLADI...Amcaları onun iman ettiğini öğrenmiş, üzerine kurdukları baskıyı daha da artırmışlardı. Bir yere kaçmasın diye çırılçıplak soydular. Üstünü örtecek bir bez bile yoktu. Bir çuval buldu... O çuvalı ikiye böldü. Bir parçasını vücudunun alt tarafına sardı diğerini de sırtına... Baş tarafını kesti çuvalın, başına geçiriverdi, sonra çuvalın iki tarafına delik açtı kollarını çıkardı... Kaçmak için fırsat kollardı, Medine'ye, Sevgililer Sevgilisine ulaşmak için. Bir fırsatını buldu ve kaçıverdi, düşe kalka, kanlar içinde... Çok zor şartlar altında yolculuk ediyordu, çıplak ayak, üzerine giydiği kalın kıllardan yapılmış çuval bütün vücudunu yara bere içinde bırakmıştı. Uzun bir yolculuktan sonra Medine'ye vardı...
Abdullah el-Müzeni'yi gören hayrete düşüyordu. Mescid-i Nebevi'ye yaklaştıkça ağzından şu sözler dökülüyordu:
"Ben geldim Ya Resulallah! İman ederek geldim, Allah'ı bir, Muhammed'i O'nun Resulü tanıyarak geldim..."
Resûlullah Efendimiz onu görünce şöyle bir bakıverdi ki, ayakları kanlar içerisinde. Sultanlar Sultanı; "Sen kimsin?" dedi. "Ben Abdullah bin Amr el-Müzeni'yim" dedi ve hikâyesini anlattı...
"BU KARDEŞİNİZİ GİYDİRİN!"
Resûlullah Efendimizin gözleri nemlendi, yaşlar nurlu yanağından aşağıya süzülüyordu. "Demek sen Abdullah'sın, senin adın bundan sonra 'Zülbicâdeyn' olsun" diyordu Resûlullah Efendimiz. Bunun manası "İki çul sahibi" demek. Sonra sahabeye dönerek, "Bu kardeşinizi giydirin! Allah size rahmet etsin" buyurdular...
Zülbicâdeyn radıyallahü anh sevincinden uçuyordu. Resûlullah Efendimiz ona isim takmıştı. Ne büyük şeref. Yarın Rabbimin huzurunda bu ismi bana Sultanlar Sultanı taktı diyebilmek...
Abdullah el-Müzeni, Resûlullah Efendimizin yanından bir an olsun ayrılmamış, bütün gazalarda bulunmuştu. Nihayet dünya hayatına veda edeceği Tebük Gazvesine gelinmişti. Nasıl mı şehid oldu? O da yarın...