­mı­sır­lı Bü­yük Velî E­bül-­feth Avfî

­mı­sır­lı Bü­yük Velî E­bül-­feth Avfî
"İKİZ ÇO­CU­ĞU­NUZ OLUR!.."
An­ne­si oğ­lu­ma hâ­mi­le iken, ev­li­yâ­nın bü­yük­le­rin­den Şeyh Ab­dür­rah­mân-ı Şeb­ri­si'nin ya­nı­na git­miş­tim. Do­ğu­mun ko­lay ol­ma­sı için on­dan du­â is­te­dim. Ba­na de­di ki: "Se­nin ha­nı­mın Âmi­ne'nin ikiz ço­cu­ğu olur. Bun­lar­dan bi­ri­si ye­di gün son­ra ölür, di­ğe­ri ise uzun za­man ya­şar. O, Al­la­hü te­âlâ­nın lü­tuf ve ih­sân­la­rı­na ka­vu­şa­cak, Al­lah'a te­vek­kül eden­ler­den ola­cak ve çok yük­sek mâ­ne­vi de­re­ce­le­re yük­sel­mek na­sib ola­cak­tır. Bu oğ­lun, sa­id, Cen­net­lik ola­rak ya­şar ve şe­hid olur..."
Do­ğum­dan son­ra du­rum, Şeyh Ab­dür­rah­mân'ın ha­ber ver­di­ği gi­bi ol­du. Do­ğu­mun­dan kırk gün son­ra bü­yük bir zi­yâ­fet ver­dim. Bu zi­yâ­fet­te, Şeyh Ab­dür­rah­mân ve fa­kir­ler­den ve sâ­lih­ler­den ka­la­ba­lık bir ce­mâ­at ha­zır bu­lu­nup, du­â et­ti­ler. O gün on­la­rı mi­sâ­fir et­tim. Ço­cu­ğu alıp, on­la­rın hu­zû­ru­na ge­tir­dim. Şeyh Ab­dür­rah­mân Şeb­ri­si, ço­cu­ğu al­dı ve da­ma­ğı­na bir ku­ru hur­ma koy­du. Ço­cuk ağ­zın­da onu çiğ­ne­di ve su­yu­nu em­di. Son­ra bi­raz bal is­te­di. He­men ha­zır et­tim. Şeyh Ab­dür­rah­mân on­dan üç ker­re tat­tı ve son­ra ço­cu­ğa ya­lat­tı. Da­ha son­ra fa­kir­le­rin önü­ne koy­du ve on­la­ra da bu bal­dan tat­ma­la­rı­nı em­ret­ti. Ye­di ker­re ba­lın üze­ri­ne Fâ­ti­ha-i şe­ri­fe oku­du. Ba­na da; "Al bu­nu an­ne­si­ne gö­tür, ver. On­dan baş­ka kim­se ye­me­sin. Bu mü­bâ­rek ço­cu­ğu hak­kın­da da bir kor­ku­su, en­di­şe­si ol­ma­sın" de­di. Son­ra evim­den çı­kıp git­ti...
Ab­dür­rah­mân-ı Şeb­ri­si'nin bu­yur­du­ğu gi­bi, Ebü'l-Feth, ilim­de çok yük­sel­di. Bir­çok âlim­den ha­dis ve fı­kıh ilim­le­ri­ni oku­du...

"Bİ­ZİM GÜN­LE­Rİ­MİZ SO­NA ER­Dİ"
Ebü'l-Feth ken­di­si şöy­le an­la­tır: "Genç­li­ğim­de Şeyh Ab­dür­rah­mân'ı gör­düm. Ya­nı­na yak­la­şın­ca al­nım­dan öp­tü ve şef­kat­le ba­na bak­tı. Son­ra zi­kir et­me­mi, Al­la­hü te­âlâ­yı çok ha­tır­la­yıp an­ma­mı tel­kin et­ti. Bu hu­sus­ta ben­den söz al­dı. Son­ra ba­na; "Al­la­hü te­âlâ­nın emâ­ne­tin­de ola­rak ya­şa, Al­la­hü te­âlâ­ya sı­ğın. Al­lah, her işi­ni ko­lay­laş­tır­sın. Se­ni, ken­di­si­nin dı­şın­da­ki şey­ler­den fâ­ni kı­lıp, ken­di­si ile bâ­ki ey­le­sin. Sen, as­rı­nın imâ­mı, za­mâ­nı­nın bir tâ­ne­si, ak­ran­la­rı­nın en üs­tü­nü, din kar­deş­le­ri­nin ara­sın­da mü­bâ­rek bir kim­se­sin" de­di. Da­ha son­ra kıy­me­ti ve mâ­ne­vi de­ğe­ri çok yük­sek bir el­bi­se giy­dir­di. Son­ra "Ar­tık bi­zim gün­le­ri­miz so­na er­di, sa­at­le­ri­miz tü­ken­di" de­di. Bir müd­det son­ra da ve­fat et­ti...

Günah Işlemek, Ölümü Unutmanın Alâmetidir

Vehbi Tülek

Ahiret Yolculuğundan Gâfil Olan Zavallıdır!

Vehbi Tülek

İnsanla Hayvan Arasını Ayıran Fark Edeptir!

Vehbi Tülek

Beni Sâlih Duânızdan Unutmayın Efendim

Vehbi Tülek

Bütün Mahlûklar, Allahü Teâlânın Kudretindedir

Vehbi Tülek