İmran Bin Husayn (radıyallahü Anh)
O bir fıkıh âlimiydi...İmran bin Husayn, Eshab-ı kiram içinde çok faziletlere sahipti. Fıkıh ilminde üstün derecesi vardı. Mekke'nin fethinde Huzaa kabilesinin sancağını o taşıyordu...
Hz. Ömer halife olunca, Basra halkına İslamiyeti öğretmesi için onu gönderdi. Basra'nın ilim ve irfan hayatına büyük emeği geçen Hz. İmran'a büyük iltifatlarda bulunan meşhur Hasan-ı Basri, "İmran bin Husayn'dan daha değerli bir kimse Basra'ya ayak basmamıştır" meâlindeki ifadeyi dile getirmiştir.
Resmi görevi sırasında ve sonrasında hadis ilmi ile uğraşarak talebelere ders verdi. Kadılık görevinden istifa ettikten sonra da fetva vermeye devam etti. Basra imamları ve tabiinin büyüklerinden olan Muhammed ibni Sirin de kendisi için övgülerde bulunmuş, Basra'da bulunan büyük şahsiyetlerden biri olarak tavsif etmiştir.
Siyasi olaylara hiç müdahil olmadı. Hz. Ali'ye (radıyallahü anh) karşı yapılan iç savaşlara katılmadı. Hayatı boyunca sünnete uygun yaşamak için büyük gayret gösterdi. Kabiliyetli iyi bir yönetici ve takva sahibi bir insan olarak tanındı. Güzel giyinmesiyle dikkat çekti. Sebebini soranlara; "Cenâb-ı Hak, kuluna verdiği nimetin işaretinin onun üzerinde görülmesinden hoşlanır" cevabını verdi.
"Melekler selam veriyorlar"
Bir ara mide hastalığına yakalandı. Bu hal 30 sene devam etti. Hz. Mitraf ve kardeşi A'lâ, ziyaretine gitti. Onun bu halini görünce ağlamaya başladılar. İmran (radıyallahü anh) onlara:
-Ağlama! Melekler benim ziyaretime gelip selam veriyorlar. Meleklerin selamını alıp onlarla konuşuyorum. Hasta olduğumdan dolayı verilen bu nimete şükrediyorum. Böyle bir kimse, bu dertlere razı olmaz mı? dedi.
Bundan kısa bir zaman sonra da vefat etti.